Eski bayramlar diye başlayan bir yazıyı yazmanın çok sevimli olmadığını düşünüyorum. Niye sevimli olsun ki?
Bir bayramda esas olan bayramın ruhuna, manasına ulaşabilmektir. Eğer bayramın anlamını kavrayamamışsak, bayramın da bir anlamı kalmamış demektir. Manası kaybolmak üzere olan bayramın sevincini kalbimizde duyacağımız bir neşeye dönüştürmek ve kutlamak ancak bayramın kutsal geleneğinin kendi iç bünyesindeki kurallarını uygulayarak hayata geçebilir.
Bayramın en güzel kısmı, evlere yapılan bayram ziyaretleridir. Büyükler, hastalar, taziyeler, akrabalar, arkadaşlar, eş dost ve komşular ziyaret edilir, edilmesi gerekir. Bayram bir tatil değildir.
Siyasi, maddi, kariyer, makam farkı gözetmeksizin ziyaretlerin sosyal açıdan faydaları tartışılmaz. Ki bu zengin, makam mevki sahipleri aslında bayram ziyaretlerinde maddi durumu kendilerinden çok zayıf insanların evlerine ziyarete gitmezlerdi. Bu iftar davetlerinde de aynıydı, zengin zengini davet eder, fakirin zaten paylaşabileceği bir maddi durumu olmazdı. Hele ki şimdi, etin kilosu 300 TL olmuşken, asgari ücretli veya onun altında maaşı olan kimi davet edebilecek ki?
Eskiden ulaşım şartları tam olgunlaşmadığından belki, bayramlarda başka şehirlere pek giden olmaz, evlerini kapatmazlardı. Şimdilerde bayram ziyaretleri için kapılar pek çalınmıyor, kimse rahatsız edilmiyor(!).
Bayram kutlayabilmenin başka ve çok değerli bir şartı vardır! İnsan olabilmek, dürüst, merhametli, namuslu, güzel ahlak kriterlerine sahip olabilmek. İftira atmamış, çalmamış, yolsuzluk yapmamış, kapkaççılığa, şiddete göz yummamış, üzerinde kul ahı ve kul hakkı olmamak!
Merhamet konusu artık yeniden yapılanmalı insanların kalplerinde! Artık merhametsizlik bu toplumda adet haline gelmiş. Ev sahipleri ve kiracılar arasında ilk sıralara ulaşıyor, görünüşe göre. %300 zam isteyen ev sahibi ile asgari ücretle %25 zam bile yapamayan kiracı ve aradan geçinen açgözlü emlakçı! Kiracının kutlayacağı nasıl bir bayram neşesi olabilir ki; barınacak bir ev bulma endişesi taşıyorken? Ve hırslı ev sahibi ile birbirini bulmuş kazandığından vergiyi de sembolik olarak ödeyen emlakçı, bayramı huşu içinde kutlayabiliyorlarsa; söyleyecek söz yok! Ya eve tamirat için gelen ve bir iş saati bin lira olan ayaküstü tamircilerine ne dersiniz; onlara da iyi bayramlar diliyorum(!). Elinde hüner olan meslek sahipleri, başta sağlık kurumları, özel hastaneler olmak üzere bütün kurumlar ve her birim merhameti terk etmemeli, karşısındaki insanların maddi durumu hakkında empati yapmalıdır! Merhameti terk etmek zalim olmak demektir.
Gıda maddelerinde her türlü hile hurdayı yapan üreticilere ne dersiniz? Ya vay haline tartıda hile yapanlara diye buyuran Allah’ın açık tehdidine karşın, teraziden çalan hırsızlar. 100 gr bamya alıyordum, aklıma geldi tarttırdım, 88 gr geldi!
Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmadıktan sonra, şekille, ruhsuz, adet yerini bulsun diye kutlanan, bayramların manasını yitirdiğini düşünüyorum. Önce insanlar vicdanlı, yalansız, dolansız, fitnesiz, Allah’ın emrettiği gibi dürüst, hile yapmayan, haksız kazanmayan, vergiden çalmayan, yolsuzluk ve adaletsizliğe katkı sağlamayan, şiddetten uzak ve yüreği sevgi dolu olmalı ki; bayramlar da bayram olarak anlam kazansınlar.