Maltepe Erzurumlular Vakfı’nın davetlisi olarak, 10-13 Mart’ın sene-i devriyesinde birkaç gazeteci arkadaşımla birlikte yeniden İstanbul’a geldik.
Erzurum’un Palandöken dağları gökyüzündeki rotamız gereği kuzeye doğru karla kaplı bembeyaz görünümde iken bulutların arasına dalmaya irtifa alan uçağımız türbülansa düştü. Pilotun deyimiyle, uçağımız geç kalkış ve hava trafiği nedeniyle istenilen yüksekliğe zamanında ulaşılamadı, bahar mevsimine geçişte, havadaki ani ısınma ve nem de bu tür konforsuz uçuşlara neden olabiliyormuş. Uçuş literatürüne göre, halk arasında yanlış tanımlanan, ani mini düşüşlerden dolayı bizim de böyle algıladığımız türbülans (hava burgacı) yüreğimiz ağzımızda taa İstanbul semalarına kadar devam etti. Pilot sanki Sabiha Gökçen’in yolunu şaşırmış, uçağımızı gövdesi üzerine Erzurum’un kasisli ve patika yollarından geçiriyordu.
Uçaktan iner inmez, ayağımızın tozuyla Avrupa yakası İstanbul’un öbür ucuna yollandık.
Yer Esenyurt Necmi Kadıoğlu Stadyumu, rakip Büyükçekmece Tepecikspor. Neyse ki TSYD’nin akredite kartları yanımızda da, görevlinin “içerisi dolu, listede isminiz yok” demesine rağmen maçın 25’inci dakikasında içeriye girebildik.
Görüntü ve oyun açısından takımda bir değişiklik yoktu; Aynı rehavet, aynı umursamazlık, aynı tempo… Neyse ki rakip güçsüz, amatördü de, bir eksikle birlikte bulduğumuz iki golle 3 puanı alabildik.
Fazla eleştirmek istemiyorum. Maçtaki taraftarlar da, meslektaşlarım da hep aynı görüşte… Bu rahatlık devam ederse kaybedilecek maçla şampiyonluk iddiamız tamamen suya düşer… Mamafih, puan cetvelindeki üst ve altımızdaki rakiplerimizin de maç kaybetmelerini beklemek de işin ayrı cabası.
Teselli sevinciyle birlikte günün akşamı ev sahibimiz vakfın Maltepe’deki binasına uğradık. Geç saatlerdi. Vakıf binasının alt katında davul zurna sesleri geliyordu. Belli ki, Erzurum kültürünü büyük bir özveriyle çocuklara, gençlere kazandırmaya çalışan Vakıf’ta mesai bitmemişti.
Ses ve sanatçıları da, kurtuluş şenlikleri için son provalarını yapmış, vakfı binasından ayrılıyorlardı.
Başkan Süha Dengizek’in odasında kıtlama çaylarımızı yudumlarken, Dengizek, Vakfın kültür sanat çalışmalarının yanı sıra burs ve diğer etkinliklerinden söz etti.
Tek kelimeyle, bir Erzurumlu olarak kocaman bir teşekkürü beyan ederek, İstanbul’daki Erzurumlu işadamlarının Vakfa desteklerinin devamını ümit ediyorum.
10-13 Mart tarihleri İstanbul’un farklı mekânlarında günlerden Erzurum’u gösteriyordu.
Müşerref olamadık ama Küçükçekmece’de kutlama şenlikleri yapılıyor, Pendik’te ayrı bir gece düzenleniyor, Kadıköy’de Erzurum’un yöresel ürünleri sergileniyordu.
Gece, Erzurumspor’un efsane dönemindeki futbolcularından Kaptan Kürşad’ın mekânına konuk olduk.
Mevcut takımın, kulübün hoş dedikodusunu yaptık. Kürşad’ın çok yerinde değerlendirmeleri vardı. Özeti; şehrin bu kulübü biran önce profesyonel bir şekilde şirketleşip kurumsallaşması gerekiyor. Taşıma suyla bir yere kadar… Yine de bu anlamda Erzurum için dönemsel şans olan Mehmet Sekmen ve Ali Demirhan’a müteşekkiriz.
12 Mart Pazar günü ise Bostancı Gösteri Merkezi’nde coşkulu bir kutlama yapıldı.
Geçen yıl bu gün bu yerde yapılan kutlamalarda Ankara’daki hain kahpelerin bombalı saldırısı gözyaşı düşürmüştü.
Aradan bir yıl geçti. Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunun 99. yıldönümünün bu yılki kutlamalarına neyse ki Almanya ve Hollanda’nın diplomasi saçmalıklarının dışında önemli bir şey yoktu.
Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki programda başarılı tiyatro sanatçımız Murat Balkuş’un yazıp yönettiği Ermeni mezalimi ve 15 Temmuz işgal girişimini anlatan oyun ülkemizin yıllara sair ve içinde bulunduğu durumun özetiydi.
Teşekkürler Balkuş
Teşekkürler Dengizek…