Bir garip ölmüş diyeler, Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin…
Yunus Emre’nin, “benim gibi” (bencileyim) diye bağladığı dizelerindeki vurgunun adı günümüzde ne ola?...
Oltu’nun başarılı gazetecilerinden Dursun Murat Aydın, bir haber verdi ajanslara…
Hayli dikkatimi çekti; Haber, sıradan değildi…
Hüzünlendim, duygulandım, nefsimle bir kez daha yüzleştim…
Bu haftaki yazımda işlemek istedim naçizane…
Adı, Yılmaz Varol
80 yaşında, Oltu’da yaşıyordu
3 oğlu, 7 de torunu vardı Yılmaz dedenin
Meslektaşım Murat, Oltu’ya gideli 1978 yılından beri tanıdığı Yılmaz Varol’un, öncesi de olabilir, o gün bugün mezar kazdığını söyledi.
“Mezarcı Yılmaz” olarak tanınan Yılmaz Varol, 2 yıl önce geçirdiği felç sonucu hastalanıp yatağa düşünceye kadar Oltu'da ölen binlerce kişiye 'yağmur, çamur, kar, sıcak' demeden mezar kazmış, toprağını atmış, duasını okumuş, taziyesini vermiş, cebine sıkıştırılan üç beş kuruşla hayatını idame ettirmiş.
Ve an geldi, Yılmaz Varol da, "Külli nefsin zâikatü'l-mevt - Her nefis ölümü tadacaktır” ayetindeki gibi son nefesini verdi ve ömrü boyunca toprakla yüzleştiği dâr-ül-bekâ’ya intikal etti.
Oltu Aslanpaşa Camii’nde kılınan cenaze namazı ardından Yılmaz Varol’un naaşı Cankurtaran Mezarlığı’nda mezarını kim kazdı bilmiyorum ama kazdığı mezarların yanına defnedildi.
Mezarcı Yılmaz dedenin cenazesini ise 15 kişi kaldırmış…
Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek’in sinemaya uyarlanan “Bir Garip Koleksiyoncu “ adlı eserde Beşir'in filmin finalinde, mezarlıktaki ölüler ve doktoruyla (psikiyatrist) yaptığı konuşmayı bir lahza muhakeme için paylaşmak isterim sizlerle:
“Ne yatarsınız canlar, kalkın. Kalkın da görün dünyadakilerin halini.
‘Bal tutan parmağını yalar’ demiş ya birisi, tutup tutup yalıyorlar parmaklarını.
Her gün, gökten yıldız kayar gibi biri kayıyor da aralarından,
ne sizden haberleri var ne de sizin gibi olacaklarından.
Bakmayın üzerinize kapanıp da döktükleri gözyaşlarına,
daha mezarlık duvarından çıkmadan kuruyuveriyor gözlerindeki yaşlar.
Ağlarken gülüverirler, ölenle ölünmez diyerek.
Hiç olmadık yerde saatlerce çene çalıp zaman öldürseler de,
size bir Fatiha gönderecek kadar zaman bulamazlar.
Bu toprağın üstü varsa bir de altı vardır derler de bazen,
altını hiç düşünmeye yanaşmazlar nedense.
Sizler bu duvarın içinde beklerken kopmasını kıyametin,
Onlar duvarın dışında ölümsüzlüğün sırrının bulunmasını beklerler.
Üç günlük seyahatte bile valizlerini tıka basa doldurup hazırlık yaparlar da,
Bu kaç gün süreceği belli olmayan seyahatleri için hazırlık yapmaya bile gerek görmezler.
Neden susuyorsun doktor? Berbat bir gece değil mi?
Bu ne iştir ki, kalkıp ‘görmediğim şeylere pek inanmam’ diyorsun,
Sonra da görmediğin aklımın hasta olduğunu söylüyorsun.
Kafayı ölüme takmış diyorsun!
Ya sen doktor, sen kafayı neye taktın hiç düşündün mü?
Paraya mı? İnsaf edin Allah aşkına!
22 yıldır şu duvarların içine kimler geldi bir bilsen!
Hepsinin resimlerini biriktirip albüm yaptım.
Hani şu ‘Garip Bir Koleksiyon’ dediğin.
Adlarını yazdım, ne iş yaptıklarını yazdım, nasıl öldüklerini yazdım.
Neden mi? Bu garip koleksiyonu karıştıranlar gerçeği görsünler diye.
Görsünler de ölüm diye bir sona, ölüm diye bir başlangıca hazırlıklı olsunlar diye.
Ölüm! Ölüm ufuktaki bir çizgidir doktor,
siz bu çizginin görünen tarafına baktınız.
Bense görünmeyen tarafına.
Hak, hak deyip kendinize bile haksızlık yaptınız.
Vur patlasın çal oynasın misali yaşadınız; sorumsuzca, şuursuzca.
Bazen ne geçiyor aklımdan biliyor musun doktor?
Bazen ne derim kendi kendime biliyor musun?
Herkesi toplasam diyorum; dağda, taşta, yolda, belde kim varsa herkesi
ve sorsam diyorum ‘nereye böyle?’
Bu telaşla, bu hırsla, bu aceleyle nereye böyle?
Ne büyük delilik olur değil mi?
Etrafına bir bak hele doktor!
Bir sürü insan göreceksin. Acıları, sevinçleriyle bir sürü insan.
Bunları düşünmek, bunları söylemek delilikse,
ben deliliğimden memnunum doktor.
Git tedavi için boşuna zaman kaybetme.
Git akıllılığının sefasını sür.
Git felekten bir gün de sen çal.
Kaç günü varsa bu feleğin,
herkes çala çala ne bittiği var ne biteceği.
Git, ne olur git, yalnız bırak beni.
Sahte bir dost görmek istemiyorum karşımda.”