Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin yeniliğe dair hoş dizeleridir;
Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti, cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
Babalarımızın, dedelerimizin, nenelerimizin “Bizim zamanımızda…” ile başlayan sözleri, uyarıları dinleyenin yaşına, duruma göre bazen can sıkıcı, almak isteyene de kulak küpesi olurdu…
Ekseriyeti şimdi yok, mekânları cennet olsun!
Hayatta olanlara Allah uzun, sağlıklı ömür versin!
Zaten eskisi gibi pek karışmıyorlar da…
Biz yeni yetmeler baskın mı çıktık?
Bizden sonraki kuşak şimdi hiç tınmıyor.
Nerede o eski ramazanlar?
Nerede o eski bayramlar?
Eskiden bayramdı, şimdi sadece tatil… Bayramlar çocuklar içindi de biz mi büyüdük?
Nerede o eski komşuluklar?
Günümüz apartman kültürü aileleri dairelerine kilitledi, televizyon ve internet de aile bireylerini o dört duvar arasında büsbütün yalnızlaştırdı.
Nerede o eski filmler, şarkılar, türküler, bestekârlar, sanatçılar?
Nerede o eski aşklar?
Bir eli cebinde bir elinde cigara, Tahtacılardan aşağı gelirken gara gara düşünen, inceden ince yağan ander yağmura rağmen kendisine bir bakış atana yanıp kavrulan, yaslandığı ceryan direği ile paslanan Erzurumlu gencin hikayesi şimdikilere masal…
Günümüzde gâvurun sanal icadı bu duyguları da hepten yalan mı etti ne?…
İronik söylem bir yana ya siyasi arenada;
Nerede o eski politikacılar?
O dönemler ozanlar pek yadırgardı arzuların cigara üstüne yazılmasını…
Şimdikiler sağlıklı, yenice yerine cep taşıyorlar akıllıca… Arayan bir parmak hamlesi ile on-off, kırmızı-yeşil sürgüyle kabul veya reddediliyor, duruma göre öteleniyor…
Az daha sabırla, suya sabuna şimdilik fazla dokunmayayım da…
Misal; soğan, sarımsağın göz yaşartıcı eski keskin kokusu nerede?
Domates, hıyar, kabak ot lezzetinde…
Patlıcan, yeşilin her tonundaki biber maşallah fabrika üretimi gibi düzgün, pürüzsüz ve istediğin büyüklükte…
Gösteriş, PR (piar), sunum…
Kartolu, lahanayı kurtardık, süne ile çok iyi mücadele ettik, hububatta da pozitif yol aldık ama bazıları yine sisteme ayak uydurmuş.
Haysiyetsiz, insafsız, ahlaksızların işlettiği bir imalathanede geçtiğimiz hafta deşifre olan ibretlik bir olayla yazımızı tamamlayalım.
Yer İstanbul… Çalışanlar, üç kuruşa eli mahkûm yurt dışından gelmiş kaçak işçiler…
Çöplerden, lokantalardan, otellerin, AVM’lerin yiyecek atıklarının arasından, fırınlardan toplanan küflü, bayat pislik içerisindeki ekmekler icat edilen bir makinede un haline getiriliyor, sonra bu undan çeşitli pastalar yapılıyor, rengarenk gıda maddeleriyle de süslenip püslenip piyasaya sürülüyor.
Afiyet olsun!
PR…
Bir araştırmaya göre günümüzde artık antibiyotikler bile artık bu virüslerle baş edemiyor.
Yeni bir antibiyotik için en az 10 yıl gerekiyor…
Artık sabunlar, deterjanlar bile eskisi gibi köpürmüyor ise;
Her mahalleye bir kırk çeşme hamamı yapsan ne ki?