Alman filozofu Immanuel Kant (1724-1804) çağdaşı olan İngiliz filozofu David Hume (1711-1776)’nin düşüncelerinden etkilenir. Dogmatik uykuda olduğunu belirten Kant, dogmatik uykusundan Hume’un uyandırdığını belirtir: “Açıkça itiraf ediyorum; hatırlıyorum da: David Hume, yıllar önce, dogmacı uyuklayışımı kesip spekulativ/ kurgusal felsefe sahasındaki araştırmalarımda beni bambaşka yönlere sevk etmiştir.”
Dogma sözcüğü Yunanca bir kelime, dilimize aynen dogma olarak geçmiş. Türkçe sözlükte dogma; doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin ya da bir ideolojinin temeli yapılan sav. Birtakım prensipleri, düşünceleri her zaman için geçerli, değişmez doğrular olarak kabul eden ve bunlardan bir takın hükümler çıkaran görüş ve düşünce tarzını benimseyen, böyle bir düşünce kalıpları içerisinde kalan kişiye dogmacı denir.
Bu tanımlardan anlıyoruz ki, dogma sahibi olan insan kendinden başka insanların görüşlerine en küçük bir değer vermeyendir. Düşünce yapısıyla dışa kapalı olan sanki kış uykusundadır. Kısacası burada dogmacı insan yerine dogmatik uyku içerisinde olan insanı kullanacağız.
Dogmacı bir eğitim gören, dogmacı bir düşünce kültüründe büyüyen ve yetiştirilen insan elbette dogmatik uykuda olduğu gibi böyle bir insan topluluğunun oluşturduğu toplum ve devlet dogmatik uykuda olacaktır.
Toplumlarını dogmatik uykudan uyandıranlar başında Tanrı elçileri, bilgeler ve devlet başkanları gelmektedir. Hz. Muhammed’in getirdiği Kur’an, Bilge Kağan’ın Nutku, Farabi’nin Erdemli Devlet’i, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi bu türden örneklerdir.
Tanrı elçilerinin temel görevleri atalarının dinlerine, geleneklerine, kültürlerine körü körüne uyanları uyandırmaktır. İnsanın Allah’tan başkasına boyun eğmemesini, sadece O’nu Rab kabul etmesini, aracıları kabul etmemesini hatırlatmaktır. Kısacası dogmatik uykuda olan ve bunun farkında olmayan insanları uyandırmak ve bu gerçeği duyurmaktır.
Bu temel amacın zaman zaman göz ardı edildiğini biliyoruz. Öyle ki, bazı insanlar kendi gizli emellerine dini, siyaseti, ideolojileri kalkan yaparak toplumları gerisin geri dogmatik uykuya yatırmaktadırlar. Siyasi, dini, ekonomik ve kültürel tarihimiz bu uyutmalara şahittir.
Üzülerek söylemeliyim ki, bugün İslam ülkelerinin yurttaşları sorgulamanın, eleştirinin ve tutarlı düşünmenin kapısını aralayan teoloji, felsefe ve bilim geleneğini öldürdükleri, aklı ve vicdanı kapı dışarı ettikleri için derin bir dogmatik uykudadır.
Uykuda olan insanın hayata karşı sorusu olmadığı gibi cevabı da yoktur.
Dogmatik uykuda olanları uyandırmaya kalksanız diyecekleri ilk söz; “Size ne oluyor, neden bizleri dogmatik uykumuzdan uyandırdınız! Ne güzel uyuyorduk,” olacaktır.
İnsanı rahat ettiren dogmatik uykuda olmaktır. Çünkü bir ideolojiye bir düşünceye körü körüne inanan kesin inançlı insanların insanlık adına dertleri yoktur. İnsanlığın ve ülkenin her türlü sorunları onların kalıplaşmış düşünceleriyle çözülecektir. Sloganları hazırdır.
Ülkede her türden gruplaşma yapanlar sözüm ona iyi niyet adına dogmatik uykuda olmayı tavsiye etmektedirler.
Nasıl iyi niyet gruplaşması ki, devletin kılcal damarlarına girecek ve ele geçirecek kadar iyi niyetliler ve uyanıklar!
Keşke bunlar kendi ülkelerine karşı iyi niyetli, emperyalist devletlere karşı kötü niyetli ve uyanık olsalardı!
Devlet iyi niyet üzere ve dogmatik uykuyla yönetilmemelidir.
Devlet herhangi bir grubun değil, milletin devleti olmalıdır.
Ülkemizin geçirdiği siyasi çalkantılar ve son 15 Temmuz darbe kalkışması bizlere gösterdi ki, herkes bile bile lades diyerek ideoloji ve din adına devlet dogmatik uykuya yatırılmış, dogmatik uykuya razı edilmiştir.
Arzumuz devletin ayakta tutan siyasi, idari, yargı, askeri ve başta da üniversite gibi kurumların devletin derin dogmatik uykudan uyanmasında isteksiz davranmamasıdır.
Korkumuz ise, “canım onlar kötüdür ama biz iyiyiz,” söylemleriyle devletin dogmatik uykuya yeniden yatırılmasıdır.
Dogmatik iyi uykular demeye dilim varmıyor. Bu ülke bu uykuyu hak etmiyor.
İyi uyanmalar…
Hakkı Tuğrul 7 Yıl Önce
Prof.Fındıkoğlu 1945'te şöyle diyordu: Gönül istiyor ki, Nutuk (Yöntem Üzerine Konuşmalar) çevirisi, evrensel düşünceye geçişimizde önemli bir rol oynasın, yeni düşünce ve yönetim kuşaklarında kartezyanizm egemen olsun. Batı karşısında gerçek ruh devrimini, ancak bu özelliklerle donanmış genç kuşaklar gerçekleştirebilecektir. Varlığımızı Avrupa ve Amerika karşısında ancak böyle koruyabileceğiz. Varlığımızı korumak, çevirinin 100.yılını görecek kuşakların böyle bir kafaya sahip olabilmesine bağlıdır. Bugün çevirinin 123.yılındayız, kendimize ve çevremeize bakalım. Hangi noktaya ulaştığımızı soralım. Ne derece Ortaçağ'dan kurtulduğumuzu verilecek yanıtların içeriğinde görebiliriz.