Öngörü felsefe, din ve bilimde farklılık arz eder. Doğa biliminin gelecekle ilgili öngörüsü doğa olaylarındaki özel yasalara ve bu yasalar tarafından doğanın yönetildiğine bağlıdır. Bu bilime göre insan da bu yasalara bağlıdır. Bu yasaların bir amacı var mıdır? Bu yasaların bir amacı yoktur. Çünkü bu yasalar bir amaca dönük değildir. Evreni işleyen bir makine gibi düşünürler. Güneşin her gün yeniden doğmasında bir amaç aramazlar. Tekrarlanan olaylar kurulu bir düzenin tekrarıdır.
Hayatı ve evreni amaçlarla temellendiren ve açıklayan düşünce biçimi diye tanımladığımız Teleolojik dünya görüşüne göre yasaların amacını Yüce Varlık önceden belirlemiştir. Amaçsız bir yasa yoktur. İnsan bu yasalara tabidir, sadece edilgen ve seyircidir. Daha açık ifadeyle sosyal hayatı, tarihi ve doğadaki yasaları belirleyen Yüce Varlıktır.
Teleolojik anlayışın karşısında mekanist dünya görüşü yer alır. Bu dünya görüşü matematiksel fizik anlayışına dayanır. Doğaya hükmedileceğini ileri sürer ve doğayı insanın bir aleti sayar. Doğa yasalarına hükmeden insan uzayda gezebilir, denizin altında aylarca, yıllarca denizaltı gemisinde yaşaya bilir ve en hassas ameliyatları gerçekleştirebilir. Ona göre evren makine gibi kurulmuş, olmuş bitmiş bir saat gibi çalışır. Gerçeklik sadece maddeden ibarettir. İnsanda duygu, değer ve inançlara yer verilmez. Mekanist dünya görüşünde her şeyi doğa yasaları, doğa güçleri tayin ettirir.
Doğa ya da sosyal yasaları ister Yüce Yaratıcı, ister doğa yapıyorsa insan hayatının öznesi olabilir mi? İnsan hayatının öznesi değilse, sorumluluğu vardır diyebilir miyiz? Yazgısı, alın yazısı, kaderi belirlenmişse, hür ve serbest değilse, onun gelecekle ilgili hedefler, amaçlar ve planlar yapması düşünülebilir mi?
Dinler ve dine dayanan felsefi teoriler insanı bu mekanist görüşten kurtarmak için çok çaba sarf etmişlerdir. İnsan sadece doğal bir varlık değil, aynı zamanda manevi, ilahi bir varlıktır. İnsanın özgürlük alanının olması için manevi varlık alanı yanının olması gerekir. İnsanın özgürlük alanının olması demek onun özgür irade sahibi olması demektir.
İnsanın gelecekle ilgili öngörüsü, önceden görmesi, geleceği belirlemesi yoksa gelecekle ilgili kaygısının olmaması, günü gününe yaşaması demektir. Oysaki her insan öngörü sahibi olarak hayatını düzenleme çabası içerisindedir. Her bir insan bu çaba içerisinde olduğu kadar, devletler, kurumlar bile bu çabanın içerisindedir. Felsefe, din ve sosyal bilimler insanın bedensel varlık yanını değil, akıl yanının önsezi, öngörü, önceden belirleme ve önceden görme işini yaptığını öne sürerler.
Sözde gelecek hakkında hükümler veren, insanın elinden akıl yanını alan ve aklı işlemez kılan ideolojilerin, hurafelerin, kehanetlerin ve batıl itikatların tuzağına düşmemek gerekir. İnsan sorumlu bir varlıktır. Bir merdivenden inerken ya da çıkarken düşmemek için çok dikkatliysek, hayatın her anı için de bu sorumluluğun yükü altındayız demektir.
Hayatının öznesi insanın kendisidir. Eğer insan kendi sınırlarının farkındaysa, eksikliğinin ve fazlalığının da farkındadır. Bu sınırlılık ona cesaret vererek neyi başaracağını neyi başaramayacağını gösterir. Hayatta ne alın yazımızı ne de bir ötekini suçlayarak kendimizi aklayamayız. Bütün fiil ve davranışlarımızdan biz sorumluyuz.
İnsan öngörü sahibi değilse, hayat rastlantılara bırakılmış demektir. Geçmişte yaşanan hayat boşuna yaşanmamışsa, geçmişten dersler çıkarılmayacaksa şimdi yaşanan ve gelecekte yaşanacak hayat da boşuna demektir. Oysaki İnsan değerler koyan, bugününü ve geleceğini güzel kılmak isteyen ve bunun için azimle çalışan ve çabalayan bir varlıktır.
Öngörüsü güçlü olan devlet ya da hükümet başkanı o toplum için nasıl büyük bir kazançsa, aile reisi de ailesi için büyük bir kazançtır. Hayatımızda pişmanlıklarımızın az olması gerekir. Hayat geriye dönük keşke şöyle, keşke böyle yapsaydım ya da yapmasaydım sözlerinin tekrarıyla yaşanamaz. Şimdi ve gelecekte bunları azaltarak yaşamalıyız. İnsanın her bir davranışı ve düşüncesi bir amaca dönükse, amacını gerçekleştirmesi için zengin bir bilgi, tecrübe, anlayış ve önsezi gereklidir. Geçmiş kapanmıştır, geri getirilemez ve geriye dönülmez olduğu için yönümüz şimdi ve geleceğe dönüktür. Yine de gelecekle ilgili sosyal olaylarda kehanetlerde bulunmayı ilmi bir gerçeklikmiş gibi sunarız. Geçmişe geri dönemeyeceğimiz, onu yeniden yaşayamayacağımız gibi, geleceği şimdiden belirleme şansına da sahip değiliz. Geleceğe de hükmedemeyiz. Çünkü gelecek gerçek olan şey değildir. Umut ve ümit ettiğimiz şeydir. Yaşandıkça gerçek olacaktır. Mutluluğumuz için geleceğimize ümitle bakabiliriz.
Aklımızı, vicdanımızı, duygularımızı, yeti ve yeteneklerimizi en son kapasitesine kadar kullanarak insanca yaşamaya gayret göstermeliyiz.
Geleceği Yüce Allah daha iyi bilir.