Doğudaki soğuklardan bahsetmek kolay…
Kapanan yolları gösterip çileyi resmetmek kolay…
Okullara gidemeyen çocukları…
Bebek gelinleri…
Çaresi olduğu halde bir doktora ulaşamadığı için ölen bebekleri ekranlara taşıyıp ağıt yakmak kolay.
Hele bunları propaganda malzemesi gibi dile pelesenk etmek ayıpların en büyüğü.
Elbette bu asırda böyle şeylerin nadirattan bile olmasına göz yummak söz konusu bile değil.
Ancak çözüm bu acı tabloları gösterip gösterip mağdur tarafı daha da sıkıntıya sokup toplum dışına sürüklemek olmamalı.
Ya ne olmalı?
İnsana insan değeri verilen bir toplumu oluşturmak için bozulan kodlarını onarmaya çalışmalı.
Tüm gücümüzle unutturulmak istenen hakikati yeniden hayatın içine taşımak için uğraşmalı.
İnsan için bu çabayı inançla sürdürürken toplumu kaosa ve umutsuzluğa sürüklemeye çalışanlara da pirim verilmemeli.
Terör hayatın bir yerine bıraktığı lanet olası bir bombayla aramızdan günahsız kardeşlerimizi alıyor…
Buna üzülüyoruz!
Öz kardeşimizi, evladımızı kaybetmiş gibi kahroluyoruz!
Elbette kalbi olanın bundan gayrı bir refleks göstermesi mümkün değil.
Ancak bu acı bize korku, endişe ve hayattan elimizi ayağımızı çekmek olarak yansıdığında o bombayı atan hain ellerin arzularına hizmet etmiş oluyoruz.
Ne olursa olsun toplumsal hayatın insanları rahatlatan faaliyetlerine de katılma gücünü kendimizde bulmalıyız.
Yeni okullar açıp bizim için şehit olan kahramanlarımızın isimleriyle onları taçlandırmalıyız.
Onların evlatlarını evladımız bilmeli ve gereğini yerine getirecek fedakarlıklardan kaçınmamalıyız.
Onları anmak ve anlamak, ancak hayatı devam ettirmek ve ülkemizi terörün saldığı korkuya teslim etmemekle mümkün.
O yüzden organizasyonunda aksaklıklar olsa da EYOF 2017’nin Erzurum’da yapılması önemli.
Kış turizminde Erzurum’un rakiplerine fark atan güzelliklerini bütün dünyaya anlatmak gözardı edilecek şey değil.
Geçen sene bütün Türkiye’de konuşulan Erzurum Kitap Fuarı’nın bu sene de aynı hatta daha da görkemli bir şekilde gerçekleştirilmesi mühim.
Kültürel, sosyal, sporla ilgili aktiviteleri büyüterek ve şehir halkını da bunların içerisine doğrudan katarak hayatı karartmaya çalışanların karşında pozitif bir enerji oluşturmamız şart.
Böyle bir durumda onların kandırabileceği evlatlarımızı biz kazanmış oluruz.
Elbette böyle bir enerji üretebilmek için de büyük, güçlü ve iradesi sağlam bir Türkiye’ye ihtiyacımız var.
İşte 16 Nisan’da bu kararlılığın sağlamlaşmasına evet mi yoksa hayır mı diyeceğimizi netleştireceğiz.
Biz güçlü Türkiye’den yanayız….
Eski Türkiye’yi hatırlayanlar ne demek istediğimi yaşadıklarını akıllarında geçirirlerse çok iyi anlayacaklardır.