Bir zamanlar hastane koridorlarında şahadet parmağı dudaklarının üzerinde hemşire fotoğrafları asılıydı. Bu fotoğrafta lütfen sessiz olun işareti herkesi hem sessiz olmaya, hem de nezaketli olmaya davet ederdi. Danimarkalı varoluşçu filozof Kıerkegaard da (1813-1855): “Bir doktor olsaydım ve biri bana, “Ne yapılması gerektiğini düşünüyorsun?” diye sorsaydı, “sessizlik yarat, buraya sessizlik getir,” derdim,”der.
Çağımızdan çok önceleri kadim medeniyetlerde konuşma ve söz söyleme sanatı olan hitabet ve cedel/tartışma sanatı hakkında insanlar eğitildikleri gibi susma, anlama, dinleme sanatında da eğitiliyorlardı.
Eflatun; “Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır,” der. Epiktetos ise bu sanata bir diğer sanatı da ekler: “Güzel söz söyleme sanatı" diye bir şey var ise, bir de "güzel anlama ve dinleme" sanatı vardır.” Pisagor ise, laf cambazı, lafebesi olanlara karşı çıkarak, “Ya sus, ya da susmaktan daha değerli şeyler söyle,” der.
Biz biliyoruz ki, insanlarla ilişkileri sağlıklı kurmak çok zor. Dünyamızı zehir edenler hayvanlar ve bitkiler değil insanın ta kendisidir. Hayatımızı zehir edenlere karşı durmayıp, onlara karşı daha değerli şeyler söylemediğimiz ve davranmadığımız için dünya yaşamak için tehlikeli bir yer haline geliyor. Burada yazımızda kastettiğimiz susma elbette zalimlerin zulmüne sessiz kalınarak onların güçlü olmasını sağlamak anlamına değil, mazlumların sesi olmak anlamınadır.
Bir Kızılderili atasözünde sessizlik Tanrı’nın sesi olarak görülmektedir. “
“Eğer sorarsanız: Sessizlik nedir? Cevap veririz; O Büyük Ruh’un sesidir. Yine sorarsanız: Sessizliğin meyveleri nelerdir? Cevap veririz: “ Kendi kendini kontrol, gerçek cesaret demek olan metanet, sabır, vakar ve saygı.”
Kıerkegaard da şarlatanlık yaparak Tanrı’nın sesini duymak isteyenlere şöyle seslenir:
“Tanrı’nın Sözü duyulamaz ve şayet bu patırtının içinde duyurulması için gürültülü araçlarla kulakları sağır edercesine haykırılması gerekiyorsa, o zaman da Tanrı’nın Sözü olmaz; sessizlik yarat.”
Yine O, “sessizlik yürekten gelir,” özdeyişiyle iç zenginliği haber verir. Buradaki sessizlik elbette susturulmak, bastırılmak, insan yerine konulmamak değil, sessiz konuşma sanatını öğrenmektir.
Kuran sessiz konuşma sanatını öğütlemektedir. “Bunun içindir ki, Kur’an okunduğu zaman ona kulak verin, sesinizi kesip dinleyin ki [Allah'ın] esirgemesiyle kuşatılasınız!” “Ve sen, (ey Elçi ), gönül alçaltarak, korku ve duyarlık içinde, sesini yükseltmeden sabah akşam Rabbini an ve sakın umursamaz kimselerden olma.” Araf 204,205.
Yahudilikte “sükut /susma orucu/perhizi (savm-ı samt) diye bir oruç vardır. Bazı dindar ve zahit Yahudiler sabahtan akşama kadar hiç kimse ile konuşmadan sükût etmekte ve bununla da Hz. Musa ve Hz. Meryem’in sünnetini yerine getirmekte olduklarına inanırlar. Cahiliye dönemi Arapları da sükût orucunu tutarlardı. Bu adet onlara, o dönem Yahudilerinden geçtiği tahmin edilmektedir.
Hz. Meryem’in susma orucunu tutması ile ilgili ayet şöyledir:
"Artık ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün, insan cinsinden hiç kimseyle konuşmayacağım,"de.” Meryem,26.
Yine Hz. Zekeriyye için de susma orucu vardır : "Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahman için (susma) oruc(u) adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım," de." Ali İmran,41.
İslam’da Ramazanın son on gününde itikâfa girme vardır. Bu ibadet tavsiye edilir. İtikâf ibadeti bir mescitte niyet edip, sessizlik yaşayarak belli bir süre kalmak anlamına gelir. Amaç, sözlerinle değil, davranışlarınla soylu ve asil olmayı öğrenmek.
Hinduizm, Budizm ve Taoizm’de sessizlik içerisinde derin düşünme anlamına gelen meditasyon, yoga sanatları vardır. Bu onlarda dua etmekle aynı anlamı taşır. Bu sanatlar çok dinlendirici, sakin ama artmış bir uyanıklığın da olduğu ve genellikle iç mutluluğu yaşatan öznel bir deneyimi kazanmak amacıyla tekrar tekrar yapılan zihinsel teknikler olarak tanımlanır. Kişi bu sanatları öğrenmekle fiziksel, akılsal ve duygusal olarak da sağlıklı hale gelir. Erdemli olma işini çok kitap okuyarak ya da çok vaaz dinleyerek değil, sessizlik içerisinde derin düşünerek, sessizliği yürekten yaşayarak yaratıcı, cömert, korkusuz, sevgi dolu ve affedici hale gelineceğine inanılır.
Tasavvuf geleneğinde de çile, susma eğitimiyle başlar, şarlatanlıktan, kötülükten sabırla kurtulmak yoluna girilir. Endülüs filozoflarından İbn Rüşt’le Muhyiddin İbn Arabi’nin karşılaştıklarında konuşmadan anlaşması ve ayrılmaları buna en güzel örnektir.
2017 yılı çok konuştuğumuz, çok iş yaptığımız değil, iyi, doğru ve güzel konuşup, iyi, doğru ve güzel iş yaptığımız yıl olur dileğiyle yeni yılınızı kutlarım.