Alman filozofu Arthur Schopenhauer’un (22 Şubat 1788, Danzig- 21 Eylül 1860,Frankfurt) İnsanın Doğası Üzerine adlı eserini okurken insan tanımı dikkatimi çekti. O, insanı şöyle tanımlar: “Gerçekte vahşi ve korkunç bir hayvandan başka bir şey değildir insan.”
Uygarlık tanımını da bu anlayış üzerine kurar O: “Biz onu evcilleştirilmiş ve dizginlemiş haliyle tanıyoruz ki uygarlık dediğimiz şey de budur.”
Ve devamla insan hakkında yaşanan hayal kırıklığını da şu cümlelerle aktarır: “ Bu yüzden de arada bir de insanın gerçek tabiatı ortaya çıkarsa dehşete kapılıyoruz. Hukukun ve düzenin prangaları ve zincirleri ne zaman ve nerede çözülüp yerini anarşiye bırakacak olsa kendi kendisini bütün çıplaklığıyla ortaya koyar o. Fakat bu konuda bilgi sahibi olmak için de anarşinin gelmesini beklemek gerekmez. Eski ve yeni yüzlerce kayıt, insafa gelmez zalimliğinde insanın bir kaplan ve bir sırtlandan hiç de aşağı kalır bir yanının olmadığının kanıtlarını ortaya koymuştur. Buna yönelik en güçlü örneği Birleşik Devletler ’deki kölelik ve uluslararası köle ticareti.”
Bu olumsuzluğa rağmen yine de her medeniyet insanlığın sofrasında eşit ve yararlı derecede katkıda bulunmuyor. Türkçülüğün Esasları adlı eserinin Ahlak bölümünde Ziya Gökalp medeniyet sahnesinde yer alan büyük milletlerin insanlığa temel katkılarını şu cümlelerle ortaya koyar: “Büyük milletlerden her biri, medeniyetin hususi bir sahasında, en yüksek noktaya çıkmıştır. Eski Yunanlılar estetikte, Romalılar hukukta, Yahudiler ve Araplar dinde, Fransızlar edebiyatta, Anglo Saksonlar/İngilizler iktisatta, Almanlar musiki ve felsefede, Türkler de ahlakta birinciliği kazanmışlardır.”
İnsanın evcilleşerek uygarlaşması için çaba sarf eden düşünürler ahlaki değerleri öncelikle öne çıkarırlar. Schmidt’in “Doğu Moğollarının Tarihçesi” adlı eserine göre Budist ahlaki değerler anlayışında öncelikle dört temel kötülük vardır: Şehvet, tembellik, öfke ve açgözlülük. Buna kıskançlık ve nefret te eklenmektedir. Öncelikle bunlar tanınmalıdır derler.
Brahmanlar ve Budistlerin etkisinde kalan sufi geleneklerde de: Şehvet, açgözlülük, gurur ve öfke temel kötülüklerdir. Bunlara göre dört temel erdem ise: İffet, cömertlik, nezaket ve alçak gönüllülüktür.
Eflatun’un anlayışında da erdemli değerler: Adalet, cesaret, ılımlılık ve bilgeliktir.
Ahlak adlı eserinde Geulinx, Eflatun’un erdemlerini pek de beğenmez, onların yerine: Çalışkanlık, itaat, adalet ve alçakgönüllülük erdemlerini koyar.
Çinlilerde de şu erdemler önemsenir: Duygudaşlık, adalet, edep, bilgelik ve içtenlik.
Hristiyanlık erdemleri iseSchopenhauer göretemel olmaktan ziyade teolojiktirler: İman, aşk ve ümit.
Biz de kendimize sormak durumunda kaldık. Acaba kısaca belirtsek temel erdemlerimiz hakkında ne deriz.
Ahmet Hamdi Akseki, İslam Dini adlı eserinde eski Müslüman ahlak bilginlerinin: Hikmet /bilgelik, şecaat/yiğitlik, , adalet ve iffet/temizlik gibi erdemleri benimsediklerini görüyoruz.
Kuran’dan bizim çıkardığımız temel erdemler ise şunlardır: İman, paylaşım, merhamet, adalet ve güvenirlilik.
Yine bana göre Türk medeniyetinin temel erdemleride: Barış, bilgelik, sadakat, yiğitlik ve hoşgörüdür.
Haydi, siz de kendi erdemlerinizi belirtiniz!