“Ne var bu dünyada sana yakışan, Alnında bir zafer sabahı kadar;
Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman,
Sana zafer kadar yakışan ne var?
Ahmet Kutsi Tecer
Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman,
Sana zafer kadar yakışan ne var?
Ahmet Kutsi Tecer
Bizim tarihimizde Ağustos ayının önemi büyüktür. Zira, ebedi yurdumuz Anadolu'nun kapıları, bu ayda kazanılan zaferlerle açılmıştır bizlere... Sayısız cana malolan bu güzel toprakları elimizden almak isteyenlere; en son ve en büyük tokadı, yine bu ayda atmışız.
Bütün bu zaferlerin başkahramanı ise Mehmetçiktir... Onun için de; vatan için vurulup toprağa düşen bütün canlar bu isimle anılır.
Ama o öyle bir kahramandır ki; ayak bastığı her yerde adaleti, insanlığı ve sevgiyi hâkim kılmak için uğraşmış, hiç kimseyi istemediği bir şeyi yapmaya zorlamamıştır. Ve günümüzde; tarihi mirasından kendisine intikal eden haklarını korumanın dışında, birilerinin toprağında gözü yoktur. Tıpkı şair Cemal Oğuz Öcal’ın dile getirdiği gibi:
"Sanmayın el toprağında / Gözü vardır Mehmetçiğin... / Destan destan bayrağında / Özü vardır Mehmetçiğin...
(…)"Milliyet"te, "Din"de tektir, / Dilinden hiç düşmez tekbir, / Allah'ından aldığı bir, / Hızı vardır Mehmetçiğin..."
Analar nice yiğitleri, nice civanları şehit verdiler vatan uğruna... Adına "Anadolu" dediğimiz bu kutlu yurt uğruna... Gâh zalimlerin zulmünü ortadan kaldırmak için... Gâh mazlumların hakkını almak için... Tabii en önemlisi; vatanın bağımsızlığı ve şanlı bayrağımızın göklerde nazlı nazlı dalgalanması için...
Sayısız Mehmetçik, bu ülkenin ayakta kalması, bu toprakların bölünüp parçalanmaması ve bizlerin rahat yaşaması için " toprağa düşerken ", geride gözü yaşlı ana babalar, yürek yangını dinmeyecek olan yavuklular, babalık şefkatini bir daha tadamayacak olan çocuklar bırakırlar. Bazen geri dönmek nasip olmaz, canını armağan eder cennet vatanına ve onun güzel insanlarına... Bazen ise; görevini lâyıkıyla yapmış olmanın hazzını yüreğinde taşıyarak kavuşur sevdiklerine ve sılasına... Bu hizmetten başka hiç bir şey için bütün bunlar bırakılmaz... Ama şimdi gidilen yer, orada görülecek hizmet başkadır... Diğer hiç bir hizmetle kıyas edilemez.
Dost, düşman herkesin kabul ettiği bir erdemin sahibidir Mehmetçik... Atasına dahi göstermediği saygı ve sevgiyi komutanına gösterir. Öyle ki; harbe giderken, savaşırken bile, adıyla adlandırıldığı şahsiyetin işaret ettiği insanlık yolundan hiç bir sûrette ayrılmamış, düşmanlarının korkulu rüyası, dostlarının ise dayanağı olagelmiştir. Adalet timsâli karakteri, sevmeyenini de ona hayran etmiş, methiyesi onlarca da edilir olmuştur. Ve bugün yine dünyanın dört bir yanında adalet ve insanlık dağıtmaya devam etmektedir.
Biz uyurken uyumayan, silahına dayanıp nöbet bekleyen Mehmetçik; nasıl yaşar dağlarda, ne yapar yazın sıcağında, kışın ayazında? Yazar ve romancı Sevinç Çokum, bakın bu sorulara, yüreğimizi gâh hüzne boğup, gâh düşünceye sevkedecek cümlelerle nasıl cevap veriyor?
"Siz dağları bilmediniz, yaşamadınız. Sizin sıcak, ışıklı, renk renk şehirleriniz vardı. Farkında mıydınız? Siz günlük işlerinize dalmışken, yumuşak yastığınıza baş koymuşken, onlar ülkenin bütünlüğünü ve sizin varınızı yoğunuzu korumak için dağlardaydılar, sınır ötesindeydiler. Dağ türküleri, kır havaları okuyarak, dağ çiçeklerinden yaraları sararak, gece yıldızlarla ısınıp, yüreklenerek her zaman tetikte bu toprakları beklerlerdi.
Şimdi de öyle; belki son sayfasını yazmak için o uzun destanın. Hâlâ ordalar, şahin duruşları, uçuşlarıyla... Ama siz yıllardır işinizde, gücünüzde, içiniz rahat, başınız dik, baharları yazları yaşayıp, dolanırken şehrinizin sokaklarında, ya da televizyon başında kucağınızda yavrunuzla, yaşamanın güzelliğini, sofranızda bir aile olmanın tadını duyarken, onlar ateşin içinde şehit olmaya on kala, beş kala... Mermilerle koyun koyuna...
Farkında mıydınız üşümek neydi, uykuyu yenmek, siperlerde gecelemek, sabahlamak, dağlarda gün nasıl ağarır, güneş nasıl solar akşamları gurbet derinliğinde, farkında mıydınız?
Dağ rüzgârları ne yönden eser, kar çiçekleri, kardelenler nasıl açardı toprağın üzerinde, nasıl yağardı kar elif elif, nasıl buharlaşırdı soluklar, Mehmetçiğin tetiğe basan parmakları nasıl sızlardı kim bilir, nasıl üşürdü?
Farkında mıydınız, gece dolunay nasıl ışırdı dağlardan, hasret nasıl kor olurdu yüreklerde, ekmek kokusu gibi bir özlem can soluğunda, can titremesinde bir özlem nasıl içine işlerdi onların?
Hiç sordunuz mu, bir asker mektubunun cephede nasıl yazıldığını, umut kokulu kelimeler nasıl sıralanırdı ak kağıt üstüne, nasıl tomurcuklanıp büyürdü, nasıl kanat açardı memlekete doğru? Biraz titrek, belki üstünde üç beş gözyaşı aceleye gelmiş ve ne olacağı bellisiz, artık yarına çıkar mı çıkmaz mı?
Kim yazdı o şiirleri, kim okudu, nasıl söylendi şiirler omuz omuza ısınırken, hepsi de aynı hasretleri dokurken, şiirler nasıl düştü geceye yıldız yıldız, nasıl derlendi koca bir destan, hiç sordunuz mu?
Hiç sordunuz mu, Dicle Fırat nasıl Sakarya'laşırdı, nasıl yalımlanırdı sular Mehmetçiğin gözleriyle, nasıl ayaklanırdı sular, nasıl eğilirdi yüksek dağlar, nasıl selâmlardı bulutlar onları?
Hiç sordunuz mu, nasıl olurdu dağ ateşinde ısınmak, nasıl olurdu bir gün daha yaşadığına sevinmek, nasıl olurdu bir sakayığı koklamak, bir dağ lâlesini, yârin, eşin, evlâdın yerine koyupta...
Nasıl dayanılırdı biraz ötede asker arkadaşının şehit düşmesine? Nasıl unutulurdu o dayanılmaz an? Nasıl olurdu Mehmetçiğin can verişi, gülümsemenin kıyısında, bir güzelim düşü bırakmak istemezcesine, huzurlu... Sanki bir kuş kanadına tutunmuşcasına…
Hiç sordunuz mu; otuz bin can, otuz bin gelincik demekti, bir kırmızı tarlanın al bayrağa dönüşü... Otuz bin kez, öldünüz mü, otuz bin ağacın iğnesi hiç değdi mi yüreğinize?
Siz dağları bilmediniz, yaşamadınız. Sizin sıcak, ışıklı, renk renk şehirleriniz vardı...”
Ruha güzellikler veren şehit mezarlarıyla süslü şu mübarek topraklar üzerinde huzur ve sükûn içinde yaşıyor, rahat uyuyorsak, sebebi Mehmetçiktir... Yusuf Ziya Ortaç'ın mısralarıyla dile getirirsek bunu:
"Yedi kat toprağın altıyla bizimdir bu diyâr,
Can verirken, bizi ecdâdımızın ruhu duyar.
Kalbi Allah'a dayanmış, dayanır dipçiğine,
Güvenir milletimiz yine Mehmetçiğine..."
Ya Cahit Sıtkı Tarancı ne der Mehmetçik için:
"Sen ben uyurken biri var uyumaz
Bir tıkırtı olsa derhal doğrulur
Nöbette, talimde, ayakta kış-yaz
Memleket namusu ondan sorulur.
Haydi Mehmet! dedikleri gün müdür?
Ne çift, ne çubuk, ne avrat düşünür.
Mehmet'im bu toprağın düşkünüdür.
Bu aşk ile ya vurur, ya vurulur!"
Onun alnında şanlı ve kudretli bir mâzinin parıltılarını görmek mümkün... İnancının ve asaletinin Mehmetçik'e kazandırdığı bu parıltıyı farkedenler, ona olan hayranlıklarını kâh şiirlerle, kâh yazıyla ifade etme yoluna gitmişlerdir.
Mehmetçik'in kahramanlığını, ruh yüceliğini ve asil karakterini yazı konusu yapan yazarlarımızdan birisi de Mehmet Kaplan... Şu satırlar da onun...
"(..) Sevgilerimizin başına onu koysak, onun tabiat ve vatan karşısında gösterdiği sabır ve irade ve kahramanlığı gösterebilsek, onun kadar gösterişten, şarlatanlıktan uzak kalsak, biz kötü münevverler, biz kafası ve ruhu bin bir zehirle bozulmuş zavallılar, bütün hastalıklarımızdan, dalâletlerimizden ve küfürlerimizden kurtulabilirdik."
Ve bugün; hepinizin bildiği gibi, milletimizin kaderinin tayin edildiği, Anadolu toprağına bağımsızlık mührünün bir kere daha ve silinmemek üzere vurulduğu gün...
Ve bugün; "Bir yanda yürekleri kanatan bir görünüm, her türlü bayağılık, şiddet, kan, ölüm... Bir yanda iman dolu göğsünde vatan sevgisi… Ve... Yedi düvele karşı üstünlüğü milletimin..."
Ve bugün; bu toprağın ekmeğini yiyen, suyundan içen herkes, 30 Ağustos gibi nice zaferlerin başkahramanı Mehmetçiğe, Halid Fahri OZANSOY’un mısralarıyla şöyle seslenmektedir:
“Hep böyle bulutlar içinde başın,
Hilâli kucaklar her vatandaşın.
Geçse de asırlar, tazedir başın,
O kadar levendsin, fidan gibisin.”
Vatan toprağına bir daha düşman ayağının değmemesi dileğiyle, bu günün milletimize kutlu olmasını diliyorum.
Hilâli kucaklar her vatandaşın.
Geçse de asırlar, tazedir başın,
O kadar levendsin, fidan gibisin.”
Vatan toprağına bir daha düşman ayağının değmemesi dileğiyle, bu günün milletimize kutlu olmasını diliyorum.