Son iki gündür Erzurum bir kadının çıkıp tv ekranında Erzurum'da kadınların yaşantısına yönelik görüşleri tepkilere neden oldu.
Adeta sosyal medya yıkılıyor kadını Erkeği, yaşlısı, genci eli klavye tutan herkes yazıyor. Yazmakta herkes haklı tepkisini dile getiriyor ve getirmesi de lazım zaten.
Ama geçmişe dönüp baktığımızda bu ne ilk nede son olacaktır. Bu kişi bir tv ekranında konuştuğu için ortaya çıktı. Birde bu şehrin ekmeğini yiyip, suyunu içip, parasını alıp ve arkadan arkaya kin nefret kusan insanlar?
Biraz araştıralım
Vatan millet Sakarya deyip oy toplayan, gerek Erzurumlu gerekse dışarıdan gelip Erzurum da Milletvekilliği yapan onlarca isim var sahi nerede onlar? Vekillikleri sona erince sahi gören var mı? Peki yatırımları nerede yaptılar bunu bilen var mı?
Diğer taraftan,
Dışarıdan gelen kişi veya kişilere karşı aşırı bir şekilde sempatizanlık var içimizde. Kendi esnafımızı bırakır yabancıya gideriz yeter ki o kazansın deriz.
Dışarıdan gelenler bizim baş tacımız ve Erzurum ekonomisinin Arslan payı onların olmuştur.
Ben yabancı kazanmasın demiyorum tatbikî o da kazanacak ama öncelik bu şehrin ayazını yiyen, karın altına üşüyen, vergisini veren, yatırımını bu şehre yapan kendi esnafımızdır.
Has bel kaderde olsa zaman zaman bu tür insanlarla hepimiz karşılaşıyoruz. Önce herkese kul köle olurlar sonra kazanmaya başladı mı bu kadim şehrin kadınına ve erkeğinden edepsizce hakaret ediyorlar.
Ama sen kendi esnafın dururken git başkalarını kalkındır sonra da efendim bize hakaret etti diyoruz e tabi ki arpası fazla geliyor demektir.
Sonra bu dışarıdan gelen insanların birçoğunun maliyesi kendi ilinde, bu şehirde çalışır kazanır ama vergisini kendi ilinde verir. Neden mi?
Bir ilde ne kadar fazla vergi verilirse o il verdiği vergiye göre devletten destek aldığı içindir.
Benim sözüm her nereden gelirse gelsin baş tacıdır ama yediği kaba işeyen, kendini bilmez her kes için geçerlidir ve bunları da ifşa etmek herkesin borcudur.
‘ Bir taraftan şeytan taşlıyoruz, bir taraftan tavaf yapıyoruz’
Sonrada Erzurum ekmeğinin tuzu yok..! Tabi ki olmaz
Yedirirsiniz içirirsiniz bakarsınız beslersiniz korursunuz her şeyi yaparsınız ..
Tamam artık bundan bir zarar gelmez dediğiniz anda eşeğin eşekliği itin itliği tutar çünkü siz eşeğin anırma itin havlama iç güdüsüne gem vuramazsınız..
Bu şehir hoş bir şehirdir ama ekmeğinin tuzu yoktur..
Habib Baba zamanında Erzurum da vazife yapan Devleti Âliye’nin memurları vazife yapmaya geldiklerinde kaldıkları süre içinde halktan gerekli hürmet ve ikramı gördükleri halde daha sonraları vazifeleri bitip gittiklerinde gittikleri yerde Erzurum'u kötülerlermiş.
Bu hadise Habib Baba’ya anlatılır ve nedeni sorulur.
Habip Baba müridini çağırır ve derki: “Evladım yarın gün doğmadan İstanbul kapıya git bekle içeri ilk giren kim olursa olsun al getir.” Mürit aynen Hocasının dediğini yapar ve gidip İstanbul kapıda beklemeye başlar. (O zamanlar şehirlere kapılardan girilirmiş) İlk giren tüyleri dökülmüş affedersiniz uyuz bir köpektir.
Yapacak bir şey yoktur emri öyle almıştır alır ve götürür.
Hocasına sıkıla sıkıla durumu anlatır.
Hocası gayet sakin şekilde “evladım bu hayvanı 40 gün mükemmel şekilde besle ve 41. günü aldığın yere sal gitsin ve olup biteni gel bana anlat” diye tembih eder.
Mürid aynen Hocasının dediği gibi yapar köpeği besler köpek tanınmaz haldedir besili olmuştur. 41. gün İstanbul kapıdan sabah erkenden salınır köpek. O uyuz hayvan küheylan gibi olmuştur elli metre gider ve döner geri gelir üç beş kere havlar tekrar aynı şeyi yapar ve arkasına bakmadan çeker gider.
Durum Habib Baba’ya aynen anlatılır.
Habib Baba aynen söyle der: “Ahhhh... Evladım ah... Bu şehir hoş bir şehirdir ama ekmeğinin tuzu yoktur.
Bizler bir birimize sahip olmazsak eğer sırtımızdan geçinen beslemeler daha çok gelecektir.
Sağlıcakla kalın…