10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla mesaj gönderen bir dostumla aramızda şöyle bir yazışma geçti:

- Eksik olma, haftalık kıymetsiz köşe yazılarıma bakıp beni de gazeteci saydığın için teşekkür ederim. Şerefli gazetecilik sıfatı, gece gündüz bu çileli mesleği sahada icra eden, ekmeğini kalemiyle kazanan dostlarımıza daha çok yakışıyor. Onların itibarından payımıza “bir köşe miktarı” düşerse bu mutluluk yeter bize.

- Aman efendim, bu ne biçim söz! Sosyal medyalarımda yaptığım paylaşımlardan ötürü ben bile kendimi medyanın bir ferdi sayıyorum!

- Haksız da sayılmazsın, neticede entelektüel bir çabanın içindesin, düzenli fikir beyanında bulunuyorsun, yorumlar yapıyorsun, memleketin dertlerini dile getiriyorsun.

- Gerçi ben şaka yapmıştım, sen hemen ciddiye aldın.

- Ağ toplumunda herkesin 15 dakikalık şöhret hakkı var, biliyorsun! Eli kalem tutan, en gelişmiş fotoğraf makinelerinden daha güzel fotoğraf çekme kapasitesindeki akıllı telefonlarıyla her türlü olayı görüntüleyen her kişi bence artık aktif bir muhabir. Üstelik “çek yayınla, yaz paylaş” imkânına sahip, editör kontrolüne, yazı işleri denetimine tabi olmayan özgür habercilerle dolu artık sosyal medya mecraları.

- Bak bunda haklısın. Artık “dünyaya klavye ile nizamat veren” devlet başkanları, diplomatlar, bilim insanları bile meslektaşınız sayılır!

Dostumla bu minval üzere epey söyleştik. Sohbetimizi siz okurlarımla da paylaşmaya niyet edince eski bir yazımı hatırladım.
Buyurun birlikte göz atalım.

Herhangi bir vesileyle bir ile gittiğimde mutlaka oranın yerel radyolarını dinler, televizyonlarını izler, gazetelerini okumaya gayret gösteririm.

Halk vicdanının doğrudan haykırışıdır yerel basının sesi... Yerel basın tarifinin günümüz gerçekliğini yansıtmadığını da söylemeliyim.

Yerelden küresele hızlı bir akışkanlık söz konusu. Erzurum’dan bir paylaşım yapıyorsunuz, anında kıtalar ötesinden yorum geliyor. Yerel bir sitenin haberini kutuplardaki bir dost cep telefonundan saniyeler içinde görebiliyor.

Yerel bir kültürel lezzet, mahalli bir sosyal zenginliktir o yayın organlarında yer alan haber, yazı ve yayınlar.

Bu şahsi ilgimin yanı sıra, bulunduğum görevler vesilesiyle birçok ilin medyasını uzun seneler takip ettim.

Bu tecrübelerime dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Erzurum medyası insan kaynakları ve teknik donanım bakımından Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir kalite seviyesine ulaşmış bulunuyor.

Şu anda Erzurum’da yayımlanan birçok gazete haber, yorum, köşe yazısı bakımından iftihar edebileceğimiz bir düzeyde.

İstisnaları hariç tutarak önemle vurguluyorum ki Erzurum, artık şöhreti ulusal sınırları aşıp küresel çapta iddialı hale gelen medyasıyla ne kadar iftihar etse azdır.

Bıkmadan usanmadan şehrin meseleleri üzerinde kafa yoran, proje üreten bu fikir ve aksiyon kervanının yolu açık olsun.

Basını susmuş, ya da susturulmuş bir şehrin vicdanı iğdiş edilmiş, dili kesilmiş demektir.

Kıymetli medyamıza samimi takdir hislerimizi ifade ederken, taşıdıkları büyük sorumluluğa da işaret etmek gerek.

Silah taşıyan kamu görevlilerine silahlı kuvvet diyoruz. “Kalem kılıçtan keskindir” gerçeğinden hareketle, kalem ve klavye silahını güçlü malumat ve bilgi cephanesiyle birleştiren medya erbabını da “entelektüel birikimle silahlanmış” güçlü kişiler olarak tanımlayabiliriz.

Eskiden yayımlanmış eserlere, yazılara, yayınlara neşriyat denirdi. Ne güçlü bir kelime! Elinde neşir, yayın, yayım gücü bulunan insanlara çağın “bireysel süper güçleri” demek hiç de yanlış olmaz.

Oku at, kurşunu sık, füzeyi fırlat, geri gelmez.

Yazınla, haberinle, videonla kişiyi yalan yanlış karala. Haksız eleştirinle incit. Sonra da pardon, de. Ne kıymeti var?

Öyleyse gazeteci savcı gibi hem iddianın peşinde koşan, hem iddiaya muhatap kişi için delil toplayan; hâkim gibi terazisi hassas olan kişi olmalıdır. Tabii, kul hakkıyla hâkimler hâkiminin huzuruna çıkmak istemiyorsa.

Özellikle gazeteci. Cenaba-ı Allah’ın verdiği iki gözle bakmalı olaylara, dünyaya. Dürbün ve mikroskop kullanmadan... Hiç değilse bir gözümüz eksikleri tarasın, diğer gözümüz olumlu işleri beynimize ulaştırsın. Takdir ve tektir bir arada, dengeli olsun. Gözlemlerimizi vicdan süzgecinden geçirdikten sonra birbirimizle, dostlarımızla, okurlarımızla paylaşalım. Aman ha, iftira ve bühtanı semtimize uğratmayalım.

Bu duygularla tüm dostlarımın bu güzel, özel gününü tebrik ediyor; ebedî âleme göçenleri rahmet ve minnetle anıyorum.