Yürüyüş esnasında bir anaokulunun önünden geçiyordum. Bahçede sevimli yavrularla meşgul olan öğretmen tanıdık çıktı; ayaküstü hoşbeş ettik.

Dünyanın en nadide çiçekleri ile her gün beraber olan, öğrencilerini öz evladı gibi bağırana basıp üzerlerine titreyen bu talihli gence gıpta ettim: “Ne mutlu sana! Sevgili yeğenlerimi, torunum Asil’i sevip okşarken burnuma ulaşan Cennet kokusunu sen her gün, her an ciğerlerine çekiyorsun” dedim. Sözlerime hak verip, sevimli sevimli gülümsedi.

Yürüyüşe devam ederken neşeyle oynayan, şen kahkahalar atan bu cıvıl cıvıl meleklerin daha sonraki eğitim süreçleri ve yetişkinlikleri canlandı gözümde. Sınavlarla, testlerle, ağır ders programlarıyla boğuşacaklardı. Kader kendilerine nasıl bir rol yüklemişti, nasıl bir yol çizmişti acaba? Bunu nereden bilebilirler, bilebiliriz ki? Lakin bu meşakkatli yolda tökezlemeden yürüyüp, hayallerindeki hedefe ulaşmak için didinip duracaklardı. Allah, zihin açıklığı versin; yollarını, bahtlarını açık etsin.

Bir yandan da bu yoldaki fedakâr, çilekeş rehberlerini, öğretmenlerini düşündüm. Bir heykeltıraş maharetiyle kendilerine emanet edilen ruhları yoğurup; bembeyaz boş bir kâğıt gibi ellerine verilen dimağları şekillendirecek olan eğitim ordusunun kahramanlarını…

Ne şerefli bir görev, ama ne kadar mesuliyet isteyen bir rol! Tekrara ne hacet? İyi bir öğretmen sadece bilgi aktarmakla kalmayıp, öğrencileri millî manevi değerlerle, bilim ve teknoloji üretme becerisiyle donatan toplumsal inşa mimarıdır.

Çağın icaplarına göre en iyi şekilde yetiştirilmiş öğretmenleri istihdam etmek ve onları maddi manevi bakımdan tatmin etmek, devletin başta gelen görevi. O konuyu uzmanlara ve yetkililere bırakıp ben başka bir hususun altını çizeceğim.

Ailelerden daha çok rol model hüviyeti taşıyan öğretmenlerimizin, öğrencilerin mahalli söyleyişle “terbiyeli, töreli” birer birey olmasındaki katkı oranının artırılmasına çok ihtiyaç var. Kıymetli öğretmenler! Bunu söylerken terbiye işini tamamen size havale edip, birçoğu çocuklarıyla sevgili akıllı telefonları kadar ilgilenmeyen ebeveynleri sorumluluk alanının dışına taşıyor değilim! Sadece onlardan çok size umut bağladığıma işaret ediyorum.

Ankara’da çok havalı bir semtin fevkalade güzel tanzim edilmiş bir parkında görevli temizlikçi, adeta çekirdek kabuğu tarlasını andıran çimenleri göstererek şöyle dert yanmıştı bana: “Beyefendi, buraya öğle tatilini fırsat bilen öğrenciler çok geliyor, buraların hali her gün böyle. Adım başı monte edilmiş çöp kutuları yerine kâğıtları, meşrubat kutlarını sağa sola fırlatıyor gençler. Hemen her gün çekirdek temizlemekten iflahımız sökülüyor. Geçen gün bir grup öğrenciyi nezaketle ikaz ettim; ‘Görevin bu değil mi? Bedava mı temizliyorsun?’ diye sözü ağzıma tıktılar.”

Bu yaramazların terbiyesizlikleri kanıma dokundu; öz çocuklarım bir büyüğüne çemkirmişler gibi utandım, hayâ ettim. Ne kadar esef etsek azdır. Toplumumuz gittikçe kural kaide tanımaz hale geliyor. İstisnaları pamuklara sarıp sarmalayarak muhafaza edelim; kendilerine umut bağladığımız gençler bile bilimde, beceride değil, haylazlıkta yarışıyor.

Siz de tanık oluyorsunuzdur; toplu taşımada büyüklerine yer vermeyenlere, yere tükürenlere, kuralsız-kaidesiz araç kullananlara, şerit ihlali yapanlara, güzelim asfaltları tükürük deryasına çevirenlere, tuvaletleri burunllara pamuk tıkamadan bir daha kullanılmaz hale getirenlere. Bu densizlikleri liste yapsak, ne yazıya sığar ne sayfalara. Teessür ve teessüflerimizi ifade ile iktifa etsek, sözlüğe bakmazlar da bu amca ne saçmalıyor, derler!

Askeriyenin güzel bir uygulaması var: Mıntıka temizliği. Her eğitim, toplantı ardından herkes kendi çöpünü toplar. Diyorum ki, anaokulu ilk sınıfından itibaren bunu çocuklara öğretelim; belki yapılıyordur, ama daha ısrarlı ve sistemli hale getirelim. ‘Temizlik imandandır’ kaidesini onlara refleks haline getirelim.

Diğer konularda da özellikle çocukluk çağında, “millî terbiye fabrikası hükmündeki okul öncesi eğitim merkezlerinde ve anaokullarında” bu tür davranışlara önem versek diyorum. Eğitim sistemimizin ilk kısmına yönelik bu temennilerim, laboratuvar, ödenek gibi ek kaynaklar gerektirmez; sadece gayret yeterli. Daha ileri sınıflardaki müfredatın çağın icaplarına göre sürekli güncellenmesi ve öğretmenlerimizin bu müfredatı uygulayacak yeterlilikte eğitilmesi hususu ise uzmanların konusudur. Bu konuya, öğretmenler gününü vesile kılarak değinmek istedim.

Herkes öğretmen değildir, ama herkesin bir öğretmeni vardır. Dünyanın en asil mesleğinin tüm asil temsilcilerine derin saygılarımı sunuyorum. Yüzünü görmediğim, ama tevarüs ettiğim özellikleriyle bana hâlâ kılavuzluk eden Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden Muallim Nazif dedem başta olmak üzere, ahirete irtihal eden öğretmenlerimizi ve görev başında şehit olan kahramanlarımızı rahmetle anıyorum.