Zaman, dağların sırtındaki kar gibi eriyip gidiyor. Çocukluk yıllarımızda farkına varmadığımız zaman mefhumu, yaş kemale erince kendini iyice hissettiriyor.
Hayat geçmişin harika günlerini anarak, gelecek günler için hayal kurarak geçiyor.
Maziye dönüp baktığımızda, çocukluk yıllarının zevkini, heyecanını, küçük dokunuşlarla mutlu olmanın yollarını hatırlamaktayız.
Lüksün ve bolluğun olmadığı dönemlerde, az ile yetinerek keyf almak, organik meyvenin lezzetini tatmak gibiydi.
Hele, o bayramların heyecanı yok mu! Yüreğimizi yerinden hoplatırdı.
Evlerde bayram hazırlığı yapılır, temizlik imandandır düsturu göz ardı edilmezdi.
Oruçtan yeni çıkıldığının mükâfatı gibi çeşit çeşit yemekler hazırlanır, tatlılar ihmal edilmezdi. Lezzet dünyasından ev halkı ve misafirler ziyadesiyle nasiplenirdi.
Alınacak ayakkabı veya bir giysi ile bayram harçlıkları en büyük beklentilerimiz arasındaydı.
Bayramlıklarımız kaybolur endişesi ile onları yastığımızın kenarına koyup uyumak, masal âleminde gezmekti.
Arafalık toplamak ise en heyecan duyduğumuz bir geleneğimizdi. Mahalle çocuklarının bir manga asker misali yan yana dizilip kapı kapı dolaşarak arafalık toplamları, özgüven duygusunu artırdığı gibi mahalleli arasında sıkı bir birlikteliği ve sahiplenmeyi ifade ederdi.
Duş’a kabinlerin olmadığı, banyoların çok az evde bulunduğu dönemlerde, arife suyu ile yıkanmak için hamama gitmek önemli bir gelenekti.
Hazır giyimin olmadığı o günlerde, terziler ekip halinde siparişleri yetiştirmeye gayret ederler, berberler, bayram namazına kadar müşteri tıraş ederlerdi
Arife günü ikindi namazından sonra mezarlıklara gidip, geçmişe saygı göstermek “bizlerde sizlere kavuşacağız” mesajının harika bir uygulamasıydı.
Erkek çocukların, babalarının veya dedelerinin elinden tutup bayram namazına gitmeleri, kız çocuklarının anneleri nezaretinde ev işlerine yardımcı olmaları “ağaç yaş iken eğilir” öğretisinin uygulamasıydı.
Nişanlı kızlara bayramlık gönderilmesi, kurulacak yuvanın muhabbetini artırırdı.
Büyüklerin, akraba, dost ve komşuların ziyaret edilmesi, sosyal bağların kuvvetlenmesi ve halden anlamak demekti.
Çocuk dünyamızda elimize geçen bayram harçlıkları ile sinemaya gitmek, uzayı keşfetmek gibi bir ayrıcalıktı.
Üç günlük bayramın bitmesini hiç istemezdik.
Sevinçle bir arada olmak, mutluluğu paylaşmak, oruç gibi bedenen yapılan bir ibadetin mükâfatını umarak bayram etmek, yaşamımızın en anlamlı süreçleriydi.
Hayatımıza birtakım yenilikler girmiş olsa da Erzurum’da geleneklerimizin özünde en ufak bir sapma olmaması geleceğimiz için önemli bir güvencedir.
Kapımızı çalıp, arafalık isteyen çocuklarımız varsa, ibadet ve bayram bilincimiz devam ediyorsa, geçmişten gelen örf ve adetlerimiz şehrimizde yaşatılıyorsa; işte, bayram o bayramdır diyor, tüm kardeşlerimin Ramazan Bayramını tebrik ediyor, sağlık ve esenlikler diliyorum.
Erdal Güzel 29.03.2025