Victor Hugo'nun unutulmaz eseri Notre-Dame'nin Kamburu'nu okuyanlar bilir, okumayanlara ise en kısa zamanda okusunlar, derim.
Sevgi ile nefretin amansız bir mücadelesini anlatan Victor Hugo, sevginin nelere kadir olduğunu, usta dili ile romanda anlatmış. .
Günümüzde kaç kamburun kaldığını bilemeyiz elbet; ama inancı sahte bir taç gibi başının üzerinde taşıyarak ve gücünü kullanarak "eğilin önümde," diyenlerin devrini yaşadığımızı biliyoruz. Gümrahlar, günahlarını bir hac ile, yani akçe ile sileceklerine bel bağladıkları için, bunlara "dur" demek her babayiğidin yiyeceği yoğurt değil; ancak, birkaç hıyarla birlikte sulandırılırsa o yoğurttan cacık yapmanın hiç de zor olmayacağını da bilinmezler listesinden çıkarmak gerek.
Bu romanı okumayanlara ya da okumak için zaman ve göz yormayanlara kısaca aktaralım.
Hayatı, çanlar ve Notre-Dame Kilisesi'nden ibaret olan çirkin ve kambur olan Quasimodo, güzeller güzeli Çingene kızı Esmeralda'ya, ilk görüşte büyük bir aşkla vurulur. Ne var ki başrahibin gözü de Esmeralda'dadır ve Quasimodo'nun saf aşkına karşı, başrahibin niyeti hiç de saf değildir. Yani, aşkı kalbinde değil, başka yerindedir.
Ve Esmeralda için, başrahibin gücü ile Quasimodo'nun aşkı savaşır.
Kim mi kazanır!
Yok öyle bedavadan sonunu söylemek.
Benden bu kadar; merak eden bir zahmet ya romanını okusun ya da klasikler arasına giren filmini izlesin.
Bana sorarsanız, hiçbir zaman ne bir kral kadar güçlü, ne de bir başrahip gibi bir şeyin başı olmayı hiç düşünmedim ve istemedim. Bunların yerine bir kilisede zangoç olmayı; ya da inancım gereği bir minarenin şerefesinde çıplak sesle ve yürekten gelen hevesle ve de iman dolu nefesle, uyuyan gönülleri uyandırmak için saba makamında ezan okuyan bir kambur olmayı yeğlerim.
Ve bilir ve de inanırım ki; sevginin gücü masallarda, hikâyelerde, gerçeklerde olsun nice güçlü geçinenleri madara etmiştir.
Bu sevgi, ister karşı cinse duyulan sevda olsun; ister vatana, hürriyete, bayrağa bağımsızlığa duyulan en yüce aşk olsun, hiç fark etmez.
Her zaman sevgi kazanır!
Uzak ellerde aramayalım, bunu en iyi bu millet bilir ve 1919'da yakılan aşk ateşiyle de kanıtlamıştır.
Yineleyelim, her iki konuda da sevginin nelere kadir olduğunu, her iki konuda da sevgisiz olanlar asla bilemez!
..
Kestirmeden giderek söyleyelim.
Vatan, millet, bayrak ve ata borcunu parayla değil, canını cepheye koyarak ödeyenlerin yanında olmalıyız.
Sokak hayvanlarının yardımına koşanların merhametini sevmeliyiz. Birileri, onlara o vicdanı vereni düşünmeden görmemezlikten gelebilir; olsun, biz vicdansızlardan olmamalıyız.
Kadınları da en az erkekler kadar özgür olan bireyler olarak düşünmeliyiz; bazıları onları cinsel güdülerini giderdiği bir canlı türü olarak değerlendirse de, beyinleri uçkuruna bağlı olanlardan uzak durmalıyız.
Yüksek sesle olmasa da fısıldayalım bari!
Emekten yanayız; emeği ile yaşama tutunmaya çalışanların birçoğu bizim fikrimizden yana olmasa da yolumuzdan dönmemeliyiz.
Biz, adaletten yanayız; "adalet" i eskimiş bir adet değil, Yaradan'ın emri ve insan olmanın ayrıcalığı olarak bilmeye devam etmeliyiz.
Biz, bu özgürlüğü kanlarıyla ve Mustafa Kemal Atatürk'ün kahramanlığıyla bize emanet edenlere söz söyletmemeliyiz; aynısını düşündüklerini söyleyenlerin birçoğu varsın "keşke Yunanlılar kazansaydı," diyenlerin yanında olsunlar, biz ikiyüzlü olamayız! İşine geldiğinde Atatürk'ü öven, işine gelmediğinde ağız dolusu sövenler gibi, riya kuyusuna düşmemeliyiz.
Siyaset meydanında ağzımızı lağım, dilimizi yılan yapmamalıyız.
Biz, ilkeden ve ahlâktan kelam eylerken, birileri 12 yaşındaki kızlarımızın gerdek odasına sokulabileceğini söylemeye devam ediyorlar, etsinler! Bizim ahlakımız, ilkemiz, kalbimiz kör değil, meleklere o gözle bakamayız! Ne yöremiz çöl, ne de töremiz çöl töresidir!
Biz, "insan eşittir insan" derken, birileri "biz, bize eşitiz," demekteler; desinler, biz inkârcılardan olamayız!
Ne aşk dolu imanımızı; ne de iman dolu aşkımızı pazara çıkarmayız.
..
Birileri "biz" diyerek bölücülük yaptığımı düşünebilirler.
Ve haklılar!
Söz konusu vatan, bayrak, bağımsızlık, emek ve Atatürk ve de gerçek aşk ise bu satırların yazarı bölücülüğün dibini yine yaptı.
Sevgiyi ve adaleti ve de gerçek imanı yaşam felsefesinin merkezine koymak suçsa, suç olsun!
Biz bu yoğurdu böyle yeriz, olmazsa bazı hıyarların yeşil kabuklarını soyar, emellerinden cacık da yaparız.
..
Gerçek bir aşkla, başrahiplerle kavga eden kaç kambur kaldı acaba!
Ülke ya da Esmeralda, ne fark eder ki!
Değil mi yani!