14 Eylül 2016 sabahın altısı. Güneşe henüz Deveboynu geçidinden ışıklarını Erzurum semalarına gönderiyor. Hava alabildiğine temiz ve gökyüzü berrak. Bir tarafta Allahu Ekber Dağları, diğer Tarafta Palandökenler. Karşıda Mescitli dağları. Uzaklarda Kop Dağı.
Sessizlik mükemmel. İnsan ruhunu okşuyor. Ruhun tedavisi için mükemmel.
Tarihi Saltuklu Türklerinin 1078'den sonra yerleştiği Ahi Baba Toman'ın metfun bulunduğu bölge.
Ulu camiden çıkıp Gavur Boğan mahallesine yöneldiğimde Doğuda Narmanlı Camii Batıda Emir Şeyh Mescidi. Hemen yanı başında Mehdi Abbas kümbeti. Tabii Medreseleri ve zaviyesi yok.
İşte Erzurumlu annelerin oğullarına kız beğendikleri Saray Hamamı asırlardır müşterilerine temizlik sunmakta. Nice gelinler burada beğenilmiş , nice yemek sofraları burada kurulup yedikleriyle paylamışlar.
İşte Sıvırcık Camisi. Saltuklu zamanında kurulan Cami ve Medrese tarihin acımasızlığına dayanamayıp yıkılınca yerine Erzurumlu bir hayır Sever bu camiyi 1890'larda yaptırmış. İşte o gün bu gün hizmete devam ediyor. Tabi birde hikayesi var. Tarihin bir devrinde şehri çekirgeler istila etmiş. Ahi Baba Kırşehir'den getirttiği suyu Minareye asmış bir kısmını da çevreye saçtırmış. Böylece pirini himmetiyle çekirge sürüsü dağılmış Erzurum'da bir istiladan kurtulmuş.
Güneye doğru yürürken karşıma yeni restore edilmiş Taş Cami çıkıyor. Evet çok güzel yapılan eser ne yazık ki mahalle olmadığından etrafı yıkıldığından eski cemaatini aramakta. Yolun batısında bir kümbet yıkıntılar arasından yükseliyor. Rabia Hatun Kümbeti. Erzurum'da yaşamış şair olduğu tarihi kayıtlardan anlaşılan bu anamız da bu mekanda yatıyor.
Yolun biraz ilerisinde tepe üzerinde tarihe meydan okuyan sade küçük bir cami dikkatimi çekiyor. derhal yıkıntılar içinde oraya ulaşıyorum. İlk işim yapım tarihini okumak. Yıl 1698 evet üç yüz yıldan beri hizmet eden bu sade ve samimi camide artık cemaatini arıyor.
Elbette Bu geçtiğim Mahalleler Sıvırcık Mahallesi, Rabia Hatun Mahallesi , Hasani Basri Mahallesi ve Kırmacı mahallesinden oluşan bir köşemiz. Hepsinin ortak adı ise Tarihi Gavur Boğan Mahallesidir.
Tahta Camiden biraz güneyde bir türbe gözüme çarpıyor. Derhal oraya vardığımda 1892 doğumlu bir Kadiri şeyhinin kabriyle karşılaşıyorum. Az ileride yeni yapılan devasa apartmanların gölgesinde Hasani Basri türbesi gözüme ilişiyor.
Yoldan Batıya doğru yöneldiğimde yine yıkıntılar içinde iki cami gözüme çarpıyor. Derhal onlara doğru yöneliyorum. İşte Mahmudiye Camisi. 1771 yılında yapılmış mütevazi bir mahalle camisi. Cami etrafını bir tur yaptıktan sonra ismini mahalleden alan 1837 yılında yapılan Kırmacı Mahallesi camisine ulaşıyorum. Tıpkı bu camide eski günlerini arıyor. Restore edileceği ve yeni mahalle sakinlerinin geleceği günü beklemekte.
Evet tarihi kökleri olan bu dört mahalle ne yazık ki kentsel dönüşüm sonunda tamamen yıkılmış isimleri belediyece yok edilmiş, dün sokaklarında ehramlı nene ve annelerin dolaştığı, bayram sabahlarında ve Arife günlerinde çocukların el öptüğü, arafalık topladığı, yaşlı dedelerin ağır ağır sokaklarında yürüdüğü bu yerler sanki tarihin derinliklerinden günümüze feryat eder gibiler.
Nice delikanlıların yavukluları peşinden sokaklarda siluet gibi geçtiği bu sokalar, kimi genç kızların nişanlısının yolunu hasretle gözlediği tırhıçlı kapılar sanki ötelerden bizlere bir şeyler fısıldar gibi
Tabi çocukların Toprak Tabyaları ele geçirmek için yaptıkları savaş oyunları bu mahallere ayrı bir renk katmakta. Artık buralarda ne ev,ne bahçe ve nede çocuk var. Yabani otlar mahalleyi istila etmiş gibi sonbaharın gelişini haber vermekte her geçen gün sararıp solmaktadır.
Yolu düşenlerin sakin kafayla yanlarına fotoğraf makinelerini alıp sabahın erken saatlerinde belgeselleştirecekleri bu mahallerimizde sukut etmiş, artık bir damla su akıtmayan çeşmelerin sessizliğinde tarihin derinliklerinde kaybolup gideceklerdir.