Seksen öncesinin ideolojik tartışmaları sona ermiş, Özal hükümeti sakinleşmiş ortamda çalışmalarını devam ettirirken Vehbi Dinçerler bakan olmuş Orta öğretimde ciddi atılımlar yapmıştı. Yapılan çalışmalar Evrim teorisiyle ilgiliydi. Evrim mi? Yaratılış mı tartışmaları içinde Fizik, Kimya, Biyoloji ders kitapları ve müfredatları yeniden yazılarak ders kitapları bastırılmıştı. Disiplin ve sınıf geçme yönetmelikleri gelişmelerden etkilenmiş eğitim ve öğretimde sorunların başlangıcı olmaya başlamıştı.
Hasan Celal Güzel bakan olunca icraatlarının başında yabancı dil eğitimi oldu. Yapılan değişiklerle dil öğrenme, Anadolu Liseleri programları ve devamı karmaşa oluşturdu.
Avni Akyol bakanlığı aslında pek çok olumsuzluklar getirdi. Kredili sistem okullarının düzenini hercümerç etti. Öğrencilerin mesela sabah iki saat dersi oluyor sonra dört saat olmuyor akşama doğru tekrar dersleri vardı. Bu sürede ne acılar, ne ahlaki bozulmalar yaşandı.. Eğer müfettişler denetleme yapmışlarsa mutlaka belgeleri vardır.
Okullarda bir türlü sistem oturtulamazken birden 28 Şubat süreci başladı. 5+3 meselesi yanında meslek okullarının üniversiteye girerken puanlarının değiştirilmesi ciddi sorunlar oluşturdu. Olan mesleki ve teknik liselere olmuştu. Artık sanat okulları görev yapamaz hale gelmiş, öğrenci bile bulamamışlardı.
2002 yılından itibaren tek parti iktidarı oluşunca eh işte kurtulduk şimdi güzel şeyler olur beklentisi içindeyken Hüseyin Çelik ve peşine gelen her bakan bir önceki sistemi eleştirerek eğitimi düzelteceğini, sınıf geçme, disiplin yönetmeliğini değiştireceğini, öğrencileri yükten kurtaracağını ilan ederek Milli Eğitimi yazboz tahtasına çevirmişlerdi.
Bunlar olurken birden 4+4+4 sitemi ülke gündemine ateş gibi düştü. 60 aylık çocukla 15 yaşındaki çocuk aynı okulda eğitim görmeye başladı. Pedagojik bakımdan çok yanlıştı. Ancak ok yaydan çıkmıştı. Bu süreçte ne sıkıntılar yaşandı ne sıkıntılar. Ne kötülükler oluştu ne kötülükler…
Milli Eğitim bakanlığı bu süreçte kitapları bastırarak öğrencilere bedava dağıtırken dağıtılan kitapların kapakları açılmadan çöpe atıldı. Yardımcı ders kitapları çocukların çantalarında yerlerini aldı… Devlet ise para ödedikçe ödedi…
2012 yılında çıkarılan 6284 sayılı kanunun uygulamasında öğretmenler ne sıkıntı çektiler ne.. Hala bu sıkıntı devam ederken öğretmenler korkudan seslerini bile çıkaramaz duruma geldiler.
Her gelen bakan yaptığı değişiklerle eğitim ve öğretimi içinden çıkılmaz çukura iterken yeni bakanımız da aynı yolun yolcusu oldu. Hiçbir eğitim ve öğretim yetkisi olmayan STK temsilcilerini sınıfa sokarak sözde çocuklara ahlak dersi vermeye başladı. Hâlbuki gelen bu STK temsilcileri eğitimden öğretimden anladıkları bir şey yoktu.
Yapılanlar 40 yıldır eğitim ve öğretimi dibe vurdururken, uluslararası yarışmalarda sonlarda yerimizi alırken şimdi kimlerin çalışarak, imza atarak ortaya koydukları yeni müfredat anlayışıyla işleri korkarım daha kötü hale getirecektir.
Sayın Milli Eğitim Bakanım ve ilgili yetkililer, karar alıcı ve karar vericiler eğitim ciddi bir iştir. Her şeyden önemlisi bir bilim dalıdır. Ömrünü sınıfta geçiren, eğitim ve öğretim işleriyle uğraşmış, öğretmen ve bilim adamlarının çalışmaları dikkate alınmadan yapılacak her çalışma çocuklarımıza, ailelere ve devletimize zarar verir.
Sayın bakanım her gelen bakan ben eğitimi düzelteceğim iddiasıyla işe başladı ama sonuç ortada… Örnek mi istiyorsunuz Ömer Dinçer bakan olunca okullarda önlük, yakalık gibi tek tip giyişlerin çağımızda olamayacağını iddia ederek kaldırdı. Sonra ne oldu biliyormusunuz sayın bakan…
İsterseniz okullara gidin gözünüzle görün… Eserinizle övüne bilirisiniz…
Bakanlıkça hazırlanan dosya pek çok bölüm ihtiva etmektedir. Kısa bir göz gezdirince ifadelerin, tanımlamaların bir biriyle uyumlu olmadığı, farklı kalemlerden çıktığı görülmektedir. Ancak bu kalemler kim? Kimler ve nasıl hazırladılar… Bu konu mutlaka açıklığa kavuşturulmalıdır. Güvenilir olmak için bu şarttır.
Bakanlığın en üst kurulu olan Milli Eğitim Şurasında ortaya konan hedefler yeniden tartışılmalıdır. Bu tartışmalara fikri ve partisi ne olursa olsun söz söyleyebilecek bilim adamları ve işin mutfağından gelenler bulunmalıdır. Bir partinin sloganlarını çağrıştıracak söylem ve eylemlerden mutlaka kaçınılmalıdır. Yoksa seleflerinizin yaptığı gibi ülkemize faydadan çok zarar getirir.
Birde sorum var: Bu çalışmayı UNİSEF mi planladı? Eğer planladıysa çalışma yapılırken müdahaleleri oldu mu?
Ben bu kadar yazdım umarım siz zahmet eder Ömer Dinçer ve seleflerinizin yaptıklarını görür içine girdiğiniz bilimden uzak, tarihten uzak sadece ideolojik görüşlerle ortaya konulan bu yanlıştan dönersiniz. Yanlıştan dönmekte erdemdir sayın bakanım….
Sonuç olarak çalışmalara katılanlar kim bilmiyoruz ama hepsine çok teşekkür ederim. Ancak bakanlığın acele etmesine bir anlam veremediğimi de beyan ederim.