Tarihin derinliklerinden Uluğ Türkistan Yaylalarından, Tanrı ve Altay dağlarından süzülerek gelen Asırlarca coğrafyayı etkileyen Türkçe üzerinde polemiklerin yaşanması ve yaşatılması yanlıştır, hatadır, ön yargıdır.
Göktürk yazıtları, Uygur alfabesi, Kutadgu Bilig, Atübetül Hakayık, Divanü Lügat,'t Türk, Ahmet Yesevi Divanı, Çağatay Lehçesi, Fuzuli'nin divanı hep Türkçe değil mi...
Dede Korkut Hikayeleri, ozanların dilinde söze, sazın tellerinde müziğe dönüşürken Abdulkadir Merağiyi nasıl unutalım.
Yunus Emre, Tabduk Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayramı Veli'nin sözlerindeki derin felsefik izleri nereye atalım...
Karacaoğlan, Dadaloğlu, Nesimi, Emrah, Seyrani, Şenlik, Mahzuni, Reyhani Türkçenin ifade edişini mısralara aktarmadı mı...
Orta Asya içlerinden Balkanlara, Kırımdan Mısır saraylarına kadar anlatılan Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Aşık Garip ile Şahsenem Allah aşkına hangi dille yazıldı... söylendi...
Hazreti ali Cenkleri, Eba Müslim Horasanı, Battal Gazi ve Köroğlu destanları, Manas Destanı hangi dille yazıldı, okundu ve anlatıldı...
Uluğ Bey rasathanesi, İbn-i Sinan'ın Kanuni Tıbbı, pek çok ilmi eser hangi dille yazıldı...
Evet Medreselerde Arapça dersler verildi. 1800'lere kadar Arapça medreselerin dili iken bu tarihlerde Farsça ikinci bir lisan olarak medreselerde okutuldu. Ne yazık ki 1850'lere kadar Türkçe günlük hayatta kullanıldı. Lakin Medreselerde okutulmadı. Halbuki Karamanoğlu Mehmet Bey daha on üçüncü asırda dergâhta, bargahta Türkçe konuşulacak demedi mi...
Evet sarayda Türkçe konuşuldu. Halk Türkçe konuştu. Bu nedenledir ki 1850'lere kadar yani misyoner mektepleri yerden mantar biter gibi çoğalmaya başladıktan sonra iş değişti. Bu tarihe kadar Türkçe konuşan azınlıklar bundan sonra kendi dillerini misyonerlerin tahrik ve teşvikleriyle konuşmaya başlamadılar mı?
Beyler, bayanlar, aydınlar, okumuşlar meseleye birazda tarihsel perspektiften bakın ne olur...
Türkçe gazeteler ne yazık ki 1860'lardan sonra hayatımıza girdi... Namık Kemaller, Şinasiler, Ahmet Mitat Efendiler hangi dille kitaplarını yazdı beyler... Türkçe Türkçe...
Osmanlıca diye anlatılan dil Türkçe, Arapça, Farsça ve mahalli dillerin bir karışımı idi. Halk bu dili anlamıyordu. Aydın denilen zümre anlıyor, özellikle devlet yazışmalarında kullanılıyordu. Durum böyle olmasına karşılık neden fizik, Kimya, Biyoloji Felsefe, Mantık gibi alanlarda ürünler vermediler? Veremediler? Hele bir düşünün...
Ne yazık ki ünlü Redahuse adlı Türkçe -İngilizce lügat Erzurum'da James Redahuse tarafından yazılmıştı. Acaba bunun bir sebebi varmıydı..
Bizde Kamûs-i Türkî, Şemsettin Sami tarafından yazıldı. İlk baskısı 1901 yılında İkdam gazetesi tarafından basılmıştı.
Sultan Abdülhamit'in isteğiyle anayasanın metnine 18. madde olarak Türkçe girdi. Devletin resmi dili Türkçe olacak. Devlet Dairelerinde Türkçe konuşulacağını çok sevdiğim, sevdiğiniz II. Abdülhamit koymadı mı beyler...