Küçüktün, sokakta kaşar, bahçede kahkaha atardın öğretmenim.
İlkokula başladın. Sınıfta annenden ayrılmış ağlıyordun. Anne, Anne diye öğretmenim.
Bir yürek, bir çift gülen göz, şefkat dolu eller sardı bedenini, göz yaşlarını sildi öğretmenim.
Derken artık alışmıştın. Arkadaşların vardı. Seni koruyan öğretmenin vardı öğretmenim.
Kara tahta, beyaz tebeşir, birkaç kitap, birde defter elindeydi öğretmenim.
Yıllar geçti. İlkokul bitti. Seni seven eller artık seni yuvadan uçurmuş, ortaokula göndermişlerdi. Yaşın büyüme yolunda hızla ilerlerken, arkadaş çevrende genişlemişti. Öğretmenlerin çoğalmış, bazılarını sevmiş, bazılarını sevmemiştin öğretmenim.
Liseye giriş sınavları başlamış, oyundan oynaştan ayrılmış, küçük bedenin, kendisini yenileyen beynin bir şey düşünüyordu öğretmenim.
İyi bir liseyi kazanmak, okumak, vatana , millete, ana ve babaya faydalı olabilmekti. Ergenlik çağının bütün zorluklarını aşmaya çabalarken çevreden etkilenmeye başlamıştın. Çoktan öğretmenim.
Liseye başlamış, sınıfların hızla ilerlemiş, son sınıfa gelmiş, seçeceğin mesleğin önemini kavramış, gece gündüz okul, dershane, kurs almış, üniversite giriş sınavına hazırlanmıştın öğretmenim.
Sınav günü gelmiş, korkarak, ürpererek, heyecanla sınava girmiş, soruları bildiğin kadar yapmış, bahçede seni bekleyen yakınlarınla buluşmuş, heyecanla kazanacağını ilan etmiştin öğretmenim.
ÖSYM sonuçları açıklamış, Eğitim Fakültesini kazanmış, istikbalin genç öğretmen adayı olmuştun. Koskoca dört yıl fakülte sıralarını, sınava çalışmak için uykusuz kaldığın geceleri, harçlıksız kaldığın günleri geride bırakıp fakülteyi bitirmiştin öğretmenim.
Eeee... Fakülteyi bitirmek yetmiyordu. KPSS sınavına girip, derce yapıp atanmayı hak etmeliydin. Zorlu maraton başlamış gece gündüz çalışmış, sınavı başarıyla kazanmıştın öğretmenim.
Bitmedi Milli Eğitim Bakanlığı alacağı öğretmen sayılarını belirleyecek ve alınacak kontenjanlara yetecek puanın olacaktı öğretmenim. Neyse işler yolunda gitti ve kuralar çekildi. Vatanın dört bir tarafına dağılan, sizleri bekleyen güzel yürekler, temiz beyinlerle buluşmak üzere yola çıktın öğretmenim.
Kimiz Şemdinli'ye, kimimiz Edirne'ye, kimimizde kendi kasabasına tayin olmuş, hayata atılmıştı. Dile kolay tam işler yolunda gitmiş, okula başladıktan 17 yıl geçmişti.
Okulda ilk gün, ilk heyecan, tarifsiz bir lezzetti öğretmenim. Derken o gözleri ışıl ışıl öğrenciler, bilgiye aç beyinlere, kucak açtılar. Ülkemin geleceği yine genç öğretmenlere teslim edilmişti.
İlk karne verme heyecanı, il yılsonu karneleri ellerinden aldı küçük bedenli dev yürekli öğrenciler öğretmenim.
Milli Eğitimin Temel kanunu gereği öğrendiklerini anlattılar, anlattılar durmadan, bıkmadan, usanmadan...
Fakat işler iyi gitmiyordu. Her yıl müfredatlar, kitaplar, yönetmenlikler değişiyordu. Öğretmenlerin beyinleri felç olmuştu. Şaşkındılar. Kaskatı kesilip kaldılar.
Sokak ayrı telden, basın başka telden, talim terbiye kurulu ap ayrı telden çalıyordu. Disiplin yönetmenliği kaç defa değiştirilmiş, sınıf geçme yönetmeliği hallaç pamuğuna çevrilmişti öğretmenim.
Kimse seni dinlemiyor, herkes bildiğini okuyordu. Öğretmen hata yapsa kıyamet kopuyor, öğretmene öğrencisi, müdürü, sendikası, velisi puan veriyordu. Artık zavallıydın öğretmenim.
İşte son yetiştirdiğin öğrenci seni tüfekle makamında vurarak öldürdü öğretmenim.
Bekledik ki yazsınlar, konuşsunlar, bakanlık ayağa kalsın öğretmenim.
Hey hat hiç biri olmadı öğretmenim. Sadece ailen ve çocukların ağladı senin için öğretmenim.