Suriyeli gazeteciye göre, meğerse Türkiye'nin yaptığı yalnızca bir sağdıç emeğiymiş!

Elbette ki bir kişinin görüş ve düşüncesinden hareketle milyonlarca insanı aynı nankörlük içinde olmakla suçlamak, ne vicdana sığar ne de izana...

Lakin o bir kişi de, sıradan bir kişi olmadığı gibi herhangi bir boşboğaz da değildi hani...

Adam, onlarca Türk gazetecinin gözlerinin içine baka baka dedi ki, "... Kendi kendinize çalıp söylüyorsunuz. Türkiye, Suriyeli göçmenlere ne yaptı ki?"

Salona resmen bir buz kalıbı düştü, herkes şok oldu, ama bir tek o toplantıyı devlet adına düzenleyen ve her masrafını kuruşu kuruşuna devletten tahsil eden toplantının ev sahibi Sığınmacılar ve Göçmenler Dayanışma Derneği Başkanı İbrahim Kavlak rahatsız olmadı.

Suriyeli gazeteci, yani ülkesi ateş altındayken yani vatanı yangın yerine dönmüşken, yani soydaşları mezalime tabi tutulurken, yani annesinin vereceği sütü, babasının alacağı mama olmadığı için ölen binlerce bebek orada öyle kaderine terkedilmişken...

Kendisi Türkiye'de sefa süren, beş yıldızlı otellerde panellere katılıp fikri mastürbasyon yapan, esasında ülkesinde olup bitenleri zerre kadar dert etmeyip, bir an önce Avrupa'ya nasıl kapak atarım diye düşünen, ama buna rağmen Türkiye'nin sağladığı imkanlarla beş yıldızlı toplantılarda ahkam kesen o Suriyeli gazeteci bozuntusu, Türkiye'yi Suriye'ye yardım etmemekle suçladı, bizim sakallı İbo da o herife adeta prim verircesine sessiz kaldı. Oysa aynı İbo ottan böcekten mevzulara anında müdahale edip saatlerce nutuk çekmiş bir Ankara kurnazı!

Sevgili dostlar geçen hafta Ankara'daydık. Sözde Suriyeli göçmenler mevzusunu konuşacaktık.

Ne yazık ki, toplantı tam bir kara mizahtı, bir takım ekabir adamlar bir takım yerlerin adına saçma sapan şeyler söyledi, sonra da Suriyeli olduğunu söyleyen bir alçak, Türkiye'ye bir kamyon hakaret ettikten sonra toplantı bitti.

Yazık, yazık, yazık...

İlk kez orada gördüm, meğerse bu ülke kendi içindeki düşmanlar eliyle dilim dilim doğranıyor.

Utanmaz adam aynen şöyle dedi:

"Türkiye, Suriyeli göçmenler için ne yaptı ki?"

O anda herkes sakallı İbo'ya baktı, nasıl bir tepki verecek, ne diyecek diye...

İbo en önde oturuyordu, cep telefonuna öylesine odaklanmıştı ki ne Suriyeli nankörü duyacak durumdaydı, ne de buz gezmiş salonu farkedecek...

Muhtemelen cep telefonda çiftlik oyunu oynuyordu, davarlarını suluyor, tavuklarını yemliyor, ineklerini sağıyordu!

Zahir salonu da cep telefonundaki o oyun zannederek, Suriyeli nankör gazeteciyi şarkı niyetine dinliyordu!

Toplantı üç gün sürdü. Üç bomboş, amaçsız, hedefsiz, üç gün...

Besbelli ki herifçioğulları devletten esaslı bir bütçe toka etmişlerdi!

Kürsüye davet ettikleri de, o kara mizahın bir kötü dekoruydu!

Bir kadın vardı, AB namına bize ayar vermeye gelmiş bir düşük dereceli ofisboy...

Kadın öyle bir anlattı öyle bir anlattı ki meğerse biz bugüne kadar Suriyeliler için parmağımızı bile kıpırdatmamışız. Herşeyi AB yapmış milyarlarca avro harcamış, Suriyeliler için kendi vatandaşlarına dahi yapmadıklarını yapmışlar!

Yahu birader, bu nasıl bir yalan ve bu nasıl bir toplantıdır ki, Türkiye kendi evinde bu soytarılara çanak tutuyor?

Kadın palavra sıktıkça sıktı. Yine orada öğrendik, meğerse AB ülkeleri göçmenler için canlarıyla başlarıyla çalışmış, ama Türkiye aldığı paraların hakkını verememiş!

Vay namussuzlar...

Sakallı İbo o sırada da cep telefonuyla oynuyordu, muhtemel ki sağdığı ineklerden elde ettiği süt'ün parasını hesaplıyordu!

Soruyorsunuz, "İyi de Anadolu basını orada değil miydi, onlar bu berbat oyun karşısında niye seyirci kaldı?"

Anadolu basını, evet; adı olan ne yazık ki kendi olmayan Anadolu basını...

Oradaydılar.

Söyleyelim, Anadolu basını, orada ya İbo'ya yağ çekiyordu, ya da kendileri için dağıtılan üç paralık şarj cihazını tanımaya çalıyordu! Kürsüde kim ne konuşuyordu, kim Türkiye'ye sövüyordu, çoğu farkında bile değildi. Çünkü çoğunun aklı fikri az son sonra verilecek yemekte hangi yemeklerin olduğundaydı.

Geçen hafta anladım, "Yalnız ve güzel ülkem" dışarıdan bir düşmana gerek olmadan kendi içinden de vurulabiliyor.

Bir dernek düşünün ki tek amacı göçmenler olmasına karşın, o dernek abuk sabuk adamlar eliyle Suriyeli nankör gazetecilerin oyuncağı olmuş.

"Türkiye bize hiç bir şey yapmadı!”diyen gazeteciye, sakallı İbo, bana gösterdiği tepkinin binde birini göstermedi!

Sustu, sonra o gazeteciyle kahve içip, yemekte Türk tatlıları üzerine sohbet etti!

Sakın yanlış anlamayın, bu söylediğimde çok samimiyim:

Tayyip Bey, hakikaten kandırılıyor!

Hani FETÖ yılanı kandırmıştı ya, şimdi de başkaları...

Adam diyor ki "...bizim Erzurum'da da ofisimiz, temsilcimiz var"

Öyle mi?

Biz Erzurumlu gazeteciler birbirimizin yüzüne bakıyoruz, bu derneğin Erzurum'da bir ofisi varmış...

Orhan Mesut'a, Mesut Feridun'a, Feridun Oktay'a, Oktay Erdem'e... Erdem de "Bari ağabeyi sen söyle biliyor muydun" dercesine bana bakıyor...

Ben de sus pus oldum. Oysa ben Erzurum'daki bine yakın derneğin en az yüzde ellisinden öyle ya da böyle haberdar olmama rağmen, bu derneğin Erzurum'da bir tek faaliyetine tanık olmadım.

Orada, kimse ne ERVAK'tan, ne de Erdal Güzel'den söz etmedi.

Oysa ERVAK ve o Erdal Güzel değil miydi ki son on yıldan beri ömürlerini muhacirler için harcayan...

Sakallıya sorduk kim sizin oradaki adamınız, sakallı kem küm etti...

Peki Erdal Güzel'i bilir misin, sakallı yine kem küm etti..

Ama aynı sakallı, Türkiye'ye hakaret etsin diye sözde Suriyeli bir palyaçoyu gazeteci diye karşımıza çıkarmayı bilmişti oysa...

Ah Erdal Beyciğim ah... Sen Erzurum'da yıllar yılıdır yaptığın bu hizmetleri eğer paraya tahvil edecek olsaydın, şimdi kim bilir onlarca kaç milyonun olurdu!

Başkent böyle bir şey sevgili dostlar işte...

Sakallı sakalsız bir takım adamlar, devletin kasasına uydurdukları bir anahtar sayesinde öyle bir saltanat kurmuşlar ki, Suriyeli bir nankörü görmeyecek kadar dolarperest olabiliyorlar!

Neyse ki bana ders oldu, bundan böyle benzer ad ve unvanda bir toplantı daveti alırsam anlayacağım ki, yine birileri devleti hortumlamış, o hortuma bizi ortak etmek için bir şekil oluşturmuş...

Yaşadıkça öğreniyoruz işte...

O yüzden eskiler ne demiş, "Her sakallıyı hoca, her ehramlıyı da bacın sanma"

Biz de o toplantıya giderken hakikaten göçmen sorununun konuşulacağını sandık, meğerse yanılmışız...

Sakallı İbo, yıllık faaliyet raporunu doldurmak için bizi birer figüran olarak kullanmak istemiş o kadar...

Başardı da... Öyle ya, otel kamera kayıtları toplantıya Anadolu'dan şu kadar "gazeteci"nin katıldığını gösteriyor!