Rengârenk merdivenleriyle öğrencilerine ‘bilgi aşılayan’ veren bir okul vardı, hatırlarsınız belki:
Mareşal Fevzi Çakmak Paşa İlköğretim Okulu.
Öyle ki; bırakın yerel ve yaygın medyayı, Facebook ve Twitter’de bile gündemin başlıca konusu oldu. Ana haber ve sabah bültenlerinden tutunuz da, gün ortası haberlerine varıncaya kadar neredeyse televizyon kanallarının tümünde akşama dek dönüp durdu o görüntüler. Kısaca Türkiye’de 7’den 70’e herkes, Erzurum’u ve Erzurum’un kenar bir semtindeki bu örnek okulu konuştu günlerce.
Neyse.
Birkaç gündür niyetleniyorduk; Mareşal Fevzi Çakmak Paşa İlköğretim Okulu’na gidecek ve Türkiye’nin adeta gündemine oturan bu okula görüntülerinden değil de, kanlı-canlı haliyle bir göz atacaktık.
Düne kısmetmiş demek.
Aldık yanımıza birkaç meslektaşımızı ve Mareşal Fevzi Çakmak İlköğretim Okulu’na doğru yola koyulduk. Bağdat’ı bulmak kolay değil tabi; sağdan-soldan sormak suretiyle en sonunda o meşhur okula ulaşıverdik.
Aracımızdaki ‘Basın Trafik Kartı’nı gördüklerinden olacak ki, daha okula girmeden sardı etrafımızı birkaç öğrenci velisi.
Hal-hatır, selam-kelam derken; çaresiz bir ses tonuyla yükselen bir yakarışa kilitlendik:
- Elinize-ayağınıza düştük, ne olur bizim sesimizi duyurun Vali Bey’e!
- Hayırdır, dedik.
İki elini önünde bağlayıp, deyim yerindeyse el pençe divan bir vaziyette karşımızda duran bu vatandaş:
- Müdürümüzü geri istiyoruz, dedi.
Ne müdürü, kimin müdürü, neyi geri istiyorsunuz derken, yavaş yavaş vakıf olduk meseleye.
Mevzu neymiş, biliyor musunuz?
Mareşal Fevzi Çakmak Paşa İlköğretim Okulu’nu ‘sıradan’ bir okul olmaktan çıkararak ‘sıra dışı’ bir eğitim yuvasına dönüştüren idareci, yani Selami Topaloğlu, bu görevinden alınmış meğerse. Daha doğrusu, kadrosundan dolayı başka bir okula, yani Cumhuriyet Lisesi’ne geri gönderilmiş.
Şunu sorabilirsiniz belki:
- Tamam, ama ne var bunda bu kadar üzülecek?
Haklısınız, çünkü biz de aynısını sorduk vatandaşa.
Ve dedik ki;
- O müdür gider, başka müdür gelir. Sonuçta, okul devletin okulu, müdür de devletin memuru.
Dedik demesine ya, hay demez olaydık!
 
GÖRMEDİK, DUYMADIK, RASTLAMADIK!
- Beyefendi, diyerek çıkıştı önce ve ardından başladı anlatmaya vatandaş:
- Siz, “okula gidiyorum” diyerek evlerinden çıktıkları halde okula gitmemiş olan öğrencileri sokaklarda köşe-bucak arayan bir okul müdürü gördünüz mü?
Görmedik.
- Siz, bulduğu her fırsatta öğrencilerin velilerini üstelik evlerinde ziyaret eden ve her öğrenciyle kendi öz evladıymış gibi ilgilenen bir okul müdürü duydunuz mu?
Duymadık.
- Siz, sırf yoksul öğrenciler ve ailelerinin ellerinden tutabilmek için hayırseverlerin kapısını aşındıran bir okul müdürüne rastladınız mı?
Rastlamadık.
- Siz, hafta sonlarında çeşitli spor dallarında yarışmalar organize ederek, öğrencilerini Cumartesi ve Pazar günleri de okula mıknatıs gibi çeken bir okul müdürü gördünüz mü?
Görmedik.
- Siz, kötü alışkanlıklar edinmesinler ve hayatlarını karartmasınlar diye, suça eğilimli çocukları adım adım izleyen, onları okula ve ailelerine kazandırabilmek için her türlü tedbiri almaya çalışan bir okul müdürü duydunuz mu?
Duymadık.
- Siz, sadece dört duvardan ibaret sıradan bir okulu, 8 ayda aile ortamından farksız bir yuvaya dönüştüren okul müdürüne rastladınız mı?
Rastlamadık.
- Siz, başka bir okula atandı diye arkasından öğrencilerin, velilerin ve öğretmenlerin hep birlikte ağladığı ve adeta yasa-gama battıkları bir okul müdürü gördünüz mü?
Görmedik.
- Peki, siz, “okul müdürümüzü geri istiyoruz” diyerek, Başbakanlık İletişim Merkezi BİMER’e dört bir koldan mektup yazdığımızı biliyor musunuz?
Bilmiyoruz.
 

HADİ BUYURUN CEVAP VERELİM!
Ne yalan söyleyelim, çok şaşırdık.
Hani derler ya, “ne umduk, ne bulduk” diye.
Sonra birkaç öğretmenle de konuştuk, Selami Topaloğlu hakkında.
Vay vay ki, ne vay!
Neler duyduk, neler.
Eski milli bir güreşçiymiş Selami Hoca.
17 yıllık meslek yaşantısını deyim yerindeyse başarılarla süslemiş. Görev yaptığı her okulda iz bırakmış, fethedilmedik gönül koymamış.
Dedi ki, öğretmenlerden birisi:
- Selami Bey gittikten sonra öğrenciler gülmeyi unuttular sanki! Hatta salya-sümük ağlayanlar bile oldu arkasından. Üstelik üzerinde çalıştığı birkaç proje de vardı, kalakaldı öylece.
Ne ilginç, değil mi?
Sen kalk, geçici görevlendirmeyle gel bir okula ve 8 ayda bu okulu harikalar diyarına çevir! Okulu, salonu, merdiveni ve sırayı geçtik, sonra üstüne üstlük bir de cümle mahalleliyi meftun et kendine!
Hayret ki, ne hayret!
Neyse.
Göreceklerimizden ziyade, duyacaklarımızı duyup ayrılırken okuldan, kapının önünde konuştuğumuz o öğrenci velisiyle yeniden karşılaştık.
Sormadan edemedi:
- Yazacaksınız, değil mi?
- Elbette yazacağız, dedik.
Ve son noktayı öyle bir koydu ki vatandaş; sözün hakikaten de bittiği işte o yer oldu:
Dedi ki:
- Bu okulu mezuniyet töreniyle tanıştıran kişi Selami Topaloğlu’dur. Önümüzdeki ay karneler dağıtılacak. Siz, fakir-fukara bile olsanız, çocuklarınız mezun olurken kep giysinler istemez misiniz?
Hadi bakalım!
Buyurun, hep birlikte verelim bu sorunun cevabını!