Malum, pandemi tedbirleri devam ediyor…

Tabi, bu tedbirler arasında en çok can acıtanı ise, kuşkusuz eğitim-öğretime yönelik olanlar…

Gönüller her ne kadar razı olmasa bile hepimiz biliyoruz ki, bu tedbirlerin alınmasına da, şiddetle ihtiyaç var…

Her neyse…

Gelelim sadede:

Biliyorsunuz, lise 12’nci sınıfları zor bir maraton bekliyor, çünkü üniversite sınavına girecekler…

Okula gidebiliyorlar mı?

Salgın tedbirleri sebebiyle hayır!

Dersaneye, ya da yeni isimleriyle kurs merkezlerine gidebiliyorlar mı?

Hayır, gidemiyorlar!

Peki, bu çocuklar üniversite sınavına hangi koşul ve şartlarda hazırlanıyor?

Ya da bu soruyu şöyle değiştirelim?

Bu çocuklar üniversite sınavlarına “olması gerektiği gibi” hazırlanabiliyorlar mı?

Yine hayır!

Zira bir yandan uzaktan eğitim, diğer yandan üniversiteye hazırlık süreci, beri taraftan salgının öğrenciler üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler, ders çalışma ortamı, bilişim imkanları, fırsat eşitliği falan derken bu liste uzayıp gidiyor…

Şimdi!

Sıraladığımız bu sorunlar, üniversite sınavına girecek olan öğrenciler için sorun teşkil ediyor mu?

Evet, hem de çok büyük bir sorunu teşkil ediyor…

Ve sıkı durun!

12’nci sınıf öğrencilerinin karşı karşıya bulundukları bunca olumsuzluk varken, devreye bu kez de kantarın topuzunu kaçıran devlet liseleri giriyor…

Bilenler bilir…

Ocak ayında öğrenciler için okullarda yüz yüze sınavlar yapılacak ve yine öğrencilerin bu sınavlardan alacakları notlar, üniversite yerleştirmelerine doğrudan etki edecek…

Bu konuda veliler dertli…

Çünkü ifade ettiklerine göre; üniversite sınavlarına hazırlık sürecinde zaten zor günler geçiren 12’nci sınıf öğrencileri, okullarından ve öğretmenlerinden gönderilen müfredat konuları yüzünden nefes bile alamayacak hale gelmiş…

İyi de…

Şimdi bu çocuklar üniversite sınavına mı hazırlansın yoksa okullarında yapılacak olan sınavlardan dolayı sırtlarına yüklenen konulara mı çalışsın?

Tamam, ikisine de hazırlansın hazırlanmasına da; binlerce öğrencinin sırtına bu kadar müfredat yükü de yüklenmesin yani!

Kaldı ki, bu çocuklar zaten okula gidebilmiş olsalar, müfredatı yüz yüze ve zamanında işleyecekleri için zaten sıkıntı çekmemiş olacaklardı…

*

Oldu olacak, bu duruma müdahale edilmemesi halinde olacakları da söyleyelim bari:

Bu çocuklar plan ve programdan maalesef uzak bir biçimde hazırnmaya çalıştıkları üniversite sınavlarında istedikleri başarıyı elde edemeyecekleri gibi, iki ayakları bir pabuca sokulurcasına yapılacak okul sınavlarında da başarılı olamayacak…

Bununla kalsa iyi…

Üniversitelere öğrenci yerleştirme sisteminde okul puanlarının doğrudan payı bulunduğu için de, bu çocukların kahır ekseriyeti istediği bölüme yerleşemeyecek… Çünkü üniversite sınav puanlarıyla birlikte okul puanları da düşmüş olacak…

Yani?

Yanisi şu:

Ortada mücbir sebeplerden dolayı bir “mahrumiyet” ve bu mahrumiyetten kaynaklanan bir de “mağduriyet” söz konusu!.. Dolayısıyla eğitimcilere ve eğitim sisteminin başındakilere, işte mağduriyeti ortadan kaldırmak düşer…

*

Hatırlayın!

Erzurum Valisi ya Seyfettin Azizoğlu yahut da Dr. Ahmet Altıparmak’tı…

Üniversiteye hazırlanan öğrencilere sırf üniversite sınavlarına odaklanıp sınavda başarılı olsunlar diye rapor keyfiyeti tanınmıştı…

Bu girişimin altında yatan sebep neydi?

Öğrencilerin üniversite sınavlarında başarılı olmaları ve ilaveten bu yolla Erzurum’un eğitimdeki başarı sıralamasını çok daha yukarılara çekebilmekti elbette…

Ama şimdi bakıyoruz da…

Bazı devlet liseleri, salgınla mücadele kapsamında tolere etmeleri ve ellerinden tutmaları gerekirken, 12’nci sınıf öğrencilerini yerle yeksan etmenin mücadelesini veriyor adeta…

Yazıktır, yazık!

Bu çocuklara da yazıktır, Erzurum’a da yazıktır!

Bu çocuklar da bizim, Erzurum da bizim!

Haaa!

Akıllar başa gelir mi, gelir!

Erzurum’un eğitimdeki başarı sıralaması ne zaman ki yeniden gerilemeye başlar, akıllar işte o zaman başa gelir…

Ama o vakit de, iş işten çoktan geçmiş olur…

Bizden söylemesi!