Neden hüznün ayı sonbahar? mutlu mutlu denize girenlerin mevsimi bittiği için mi? artık pikniğe gidilemeyeceği için mi? yoksa içimizi daraltan bi gökyüzüne sahip olduğu için mi?
Hemen hemen her hüzünlü aşk hikayesinin, şarkısının klibi bile sonbarda... sonbahar denince akıllarda canlanan hayal bile hep aynı: sararmış kuru yapraklar... soğuk esen rüzgarlar... gök gürültüsüyle yağan yağmurlar...
Peki neden hüzün veriyor tüm bunlar bize?
Cevap basit : Ölüm!
İstesekte istemesekte ölümü hatırlatıyor sonbahar bizlere. Tabiat ölüyor adeta bir ölüm anına geçiyor. Bunu düşünsekte düşünmesekte bu düşünce bilinçaltımıza işleyip bize hüzün veriyor.
Peşi sıra kış geliyor. Tüm toprağı beyaz kefen gibi örtüyor. Tıpkı gecenin gündüzü, gündüzün geceyi peşi sıra sıralayışı gibi bahar geliyor. İlkbahar dirilişin sembolü gibi kapımızı çalıyor.
Akıl sahiplerine büyük bir hikmet değil midir bu? Apacık bir örnekle ölümün peşine diriliş geliyor...
Dünyayı ölümle biter sanır bazıları! oysa ölümde sonbahar gibi peşi sıra onu takip edecek bir ahiret günü bir diriliş var.
Sonbahar da sadece sararmış yapraklar değil, bütün yaz görevini layıkıyla yerine ağaçlar bostanlar var. Belki gölgesinde serinlediğimiz, belki meyvesini yediğimiz ağaçlar bu dünyadaki görevleri yapmış olmanın huzuru ile bu kadar rahat, bu kadar hazırlar bu geçici ölüm uykusuna... Peki ya biz? Belki de hüznümüz, iç sıkıntımız bundandır?
İlkbaharı bekleyen için sonbahar ne kadar özeldir? O büyük günü bekleyen için ölüm ne kadar güzeldir...
Tüm tabiata ve sonbahara bir de böyle ibret gözüyle bakmak lazım. Böyle bakınca sevmez mi insan sonbaharı? Daha da bi daha da bi sevmez mi dökülen yaprakları. Baksanıza son nefesleriyle bile neler anlatmaya çalışıyorlar biz insanlara...
"Ölüden diriyi, diriden de ölüyü 'O' çıkartıyor; yeryüzünü ölümünün ardından 'O' canlandırıyor..." (RÛM suresi 19.)
Bir kez daha düşünmeli nefes alırken, bir gülü incitirken... Kim bilir belki de yarın bize de gelebilir sonbahar...