Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezindeki ‘en romantik ders’e tanıklık etmek için 25 Nisan 2018 günü saat 10.00’da Mavi Salondan içeri girdik.

Edebiyat Fakültesi, Arap Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Aysel Ergül Keskin, son sınıf öğrencilerine Suriyeli Şair Nizar anlatmak için aynı fakültenin Sanat Tarihi Öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Yurttaş ile birlikte ilginç bir etkinlik düzenlemiş. Biz de adını ilk kez duyduğumuz Şair Kabbani’nin hayatını Prof. Dr. Aysel Ergül Keskin’den, şiirlerini ise Prof. Dr. Hüseyin Yurttaş’ın muhteşem yorumu ile dinledik.

Şiirleri Prof. Dr. Aysel Ergül Keskin ile Doç Dr. Rıza Halilov tarafından olağanüstü güzellikte dilimize çevrilen, Arap şiirinde yeni bir çağın öncüsü olarak nitelendirilen Nizar Kabbani, (21 Mart 1923- 30 Nisan 1998) şiir dünyasına sesini 1944 yılında, “Esmer Kız Bana Söyledi” adlı şiir kitabıyla duyurdu. Şiir dünyasına, kendine özgü üslubu, klasik kaside terkiplerinden uzak herkesin kolayca anlayabileceği sade dili, geleneksel konulara getirdiği farklı yorumu, aşk ve kadın konularında Arap şiirinin tabularını yıkan ve “Şiirim benim şerefimdir” diyen bir şairin geldiği müjdelendi.

Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Suriye’nin diplomatik kadrosuna katılan ve 1966’da şiire olan sevdası yüzünden diplomatlıktan istifa eden Kabbani, bir yıl sonra Beyrut’ta, kendi adına bir yayın evi kurdu ve yayımcılık hayatına başladı. Türk asıllı Akbıyık ailesinden gelen Kabbani, dört erkek, bir kız çocuktan oluşan ailenin ikinci çocuğudur.

İki kez evlenen, yaşamını sürdürdüğü Londra’da vefat eden, cenazesi Şam’daki aile mezarlığına defnedilen Kabbani’nin birçok şiiri, Arap bestekarları tarafından bestelenerek, yine Arap dünyasının tanınmış sanatçıları tarafından seslendirilmiştir.

İşte görüşleri…

“Eski bir Şam evinde doğduğum gün, toprak da başka bir doğum halindeydi. İlkbahar, yeşil çantalarını açmaya hazırlanıyordu. Toprak ve annem, aynı zamanda hamile kalmışlar ve aynı zamanda doğum yapmışlardı.

…İnsanın, parfüm şişesi içinde oturmasının anlamını biliyor musunuz? Evimiz, işte o şişeydi. Fakat inan ki ben bu teşbihle, parfüm şişesine değil, sadece evimize haksızlık ediyorum. Ahşap küçük kapı açılıyor ve yeşile, kırmızıya ve leylağa doğru yürüyüş başlıyor. Bu güzel Şam evi, bütün düşüncelerimi ele geçirdi...

…Şehirler kadınlar gibidir. Her birinin bir kişiliği, kokusu ve tadı vardır. Bana, şiir maddesi sunan şehirlere paha biçemiyorum. İçimdeki şiir ateşini her gün tutuşturan, kalbimi ve parmaklarımı, kırağının güzelliğiyle kuşatan şehirler vardır.

Beyrut, şiir yağmurlarıyla beni başımdan ayağıma kadar ıslattı... Her ne zaman açlık ve susuzluk başıma geldiğinde, hala yemeğe devam ettiğim, şiirsel tecrübelerinden bana erzaklar verdi. Ben Beyrut’u başka bir şehirle mukayese etmem... Şiirsellik, zevk ve medeniyet olarak Beyrut’un elinde yetiştim… Onu, dünyanın hanımefendisi olarak isimlendirmem, onun için azdır. Dünyanın her neresinde olursam olayım, bu durum Beyrut’u kalp haritasından silemez.

… Bütün dünya üçüncü sınıf bir otel, ama Beyrut, ev.../ Bütün dünya duvarsız, ama Beyrut, çatı... / Bütün dünya çöl, ama Beyrut, su.../ Bütün coğrafya, ikincil ve marjinal, ama Beyrut, asıldır.
… Erkek olunca, dünya tuzlu olur. Kuraklık basar. Kıtlıklar artar. Ağaçlar ölür. Serçeler kaçar. Nehirler kurur. Kirlilik oranı artar. Savaşlar patlar. Ve Hiroşima tekrarlanır...

... Kadın olduğunda, bolluk ve gelişme olur. Ağaçlar yeşerir. Başaklar büyür. Dünya, güller, buğday ve çocuklarla dolar. Kadın olduğunda, sevgi nehirleri taşar. Yıldızların, Kasidelerin nesli çoğalır.”

FALCI KADIN

Kadın oturdu… gözlerinde bir korku

Çevrilmiş fincanıma gözünü dikiyor

Ey oğlum, üzülme dedi

Zira aşk, senin kaderine yazılmış

Şehit düşmüştür…

Aşk inancı uğrunda ölen, ey oğlum!

***

Fincanın... korkunç bir dünya

Hayatın ise yolculuklar... savaşlar

Çok seveceksin çok

Çok öleceksin çok

Yeryüzünün tüm kadınlarına âşık olacaksın...

Geri döneceksin... yenik bir kral gibi

***

Gönlünün sevgilisi… ey oğlum

Uyuyor... gözetlenen bir sarayda

Saray muhteşem… ey oğlum

Koruyor onu köpekler ve askerler

Gönlünün prensesi... uyuyor

Odasına giren kaybolur...

Elini isteyen ...

Bahçesinin çitine yaklaşan kaybolur

(...)

Çok baktım… çok fal açtım…

Ancak ben… hiç okumadım…

Senin fincanına benzeyen bir fincanı

Hiç bilmedim ey oğlu…

Senin hüzünlerine benzeyen hüzünleri

Kaderindir! yürümek sonsuza kadar

Aşkta... bıçak sırtında...

Sedefler gibi yalnız,

Söğütler gibi hazin kalmak

Kaderindir! ilerlemek sonsuza kadar

Aşk denizinde yelkensiz

Milyonlarca kere sevmek…

Ve geri dönmek… devrik bir kral gibi

***