Geçtiğimiz Mart ayından bu yana etkisi altında olduğumuz salgın, bırakın gündelik yaşamı ekonomik yaşamı bile alt-üst etti…

Şu bir vakıa ki, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…

Gelinen nokta ortada; Mart ayından bu yana cebinden, dibinden ve köşesinden yedi insanlar…

İhtiyacı olan borçlandı, olmayan hazırı tüketti ve nitekim hazıra da dağ dayanmıyor sonuçta, o da bitti ya da tükenmeye yüz tuttu artık…

Diyoruz ki…

Hükümetin kamu bankaları aracılığıyla Nisan ve Mayıs aylarında esnafa ve vatandaşa kullandırdığı krediler vardı…

Büyük bir bölümünün geri ödemeleri başladı ya da başlamak üzere…

Vergi borçları ertelenmişti, onların vadeleri de geldi; zor bela da olsa ödeniyor, ödenmeye çalışılıyor…

Şimdi yeni kısıtlamalar ve tedbirler var... Bu da ister istemez ticaret hacminin azalması, esnafın, işletmecinin ve vatandaşın hareket kabiliyetinin kısıtlanması anlamına geliyor…

Bu ne demektir peki?

Vatandaşın harcı borcunu ödemeyecek demektir…

O halde yapılması lazım gelen bellidir; hükümetin kamu bankalarına borçlanan esnaf ve vatandaşların birkaç ay daha idare edilmesini sağlaması gerekmektedir...

Geri ödeme takvimleri yeniden düzenlenmeli, gerekirse faizler de yeniden hesap edilip, yepyeni bir ödeme takvimi belirlenmelidir…

İki kere iki, eşittir dört eder…

Önümüz kış, işler kötü, piyasalar durgun; üstüne üstlük bir de kısıtlamalar derken, herkesin eli daralmakta, bütçesi küçülmekte ve ödeme dengeleri değişmektedir…

Kaldı ki, böyle bir tedbire şimdiden başvurulmaz ise, salgınla mücadeleye bu kez bir de “yoklukla mücadele” eklenecektir…

Hastalık şifa bulur, hastalanan bir şekilde iyileşir de… Yokluğa düçar olan kolay kolay iflah olmaz, burası çok nettir…

Bizden söylemesi!

HABER VERMEK…

Eski zamanlarda yoksul bir adamın kerpiçten yapılmış harap bir evi vardır. Kendi anlayışına göre inanmış bir adamdır. Oturup eviyle pazarlık eder:

-Biliyorum, bir gün yıkılacaksın. Ama ne olur bana haber vermeden yıkılma, der. Hikaye bu ya, ev dile gelir, adamın isteğini kabul eder.

Gel zaman git zaman, tavana doğru bir yerden evin duvarı çatlar. Adam hemen bir miktar çamur hazırlar ve çatlayan yeri sıvayla kapatır. Bir süre sonra başka bir yerde çatlak oluşur, adam orayı da sıvar. Üçüncü, dördüncü derken adam her defasında çamur sıvayarak meseleyi hallettiğini düşünür. Derken bir gün aniden ev çöker ve tamamen yıkılır.

Adam çok üzülür, enkaza karşı seslenir:

-Ey evim! Hani seninle sözleşmiştik, bana haber vermeden yıkılmayacaktın, neden sözünde durmadın?

Evin enkazından cevap gelir:

-Ben sana çoktan haber verip durdum. Ama ne zaman ağzımı açsam, sen bir avuç çamurla benim ağzımı tıkayıp durdun!