Söylenenlere göre halkının %99’u Müslüman olan bir ülkede yaşıyor ve dini “güzel ahlâk” olarak tanımlayan bir peygamberin ümmeti olduğumuzla da gurur duyuyoruz.

Oysa toplumsal yaşantımızdaki gayri ahlaki davranış ve tutumların bu öğretilerle hiçbir ölçüde örtüşmediğini görmekteyiz.

Ahlâkı namus edebiyatı üzerinden tanımlamak, ahlaksızlığı başka alanlarda görmemenin bir zafiyetidir.

Gerçek dini hayatın ahlâkımızla birlikte kimsesiz ve yoksul olduğunu söyleyen ahlâk filozofu hemşerimiz Nurettin Topçu, “Bizim toplumumuzda belden yukarı ahlâk anlayışı yoktur” diyerek konuyla ilgili endişesini belirtmiştir.

Evrensel bir değer olan ahlâk anlayışının hayatın her alanında hatırlanıp, yaşanıyor olmasıyla toplumlar huzurlu ve sağlıklı bir şekilde düzenlerini sağlayabilirler.

Günümüzde, büyük çoğunluğun eksikliğinden şikâyet ettiği ve yaşanmasını arzu ettiği ahlâk anlayışının rafa kaldırıldığını ve kavramın içinin boşaltıldığını yakından görmekteyiz.

Müşterisine attığı kazıkla keyiflenenlerin, mesaiden çalanların, hak etmediği maaşları alanların, çalıştırdığı, personeline hakkını vermeyenlerin, eşine şiddet uygulayanların, trafikte magandalık yapanların, devlet malını hortumlayanların, yandaşlarına torpil geçenlerin, kul hakkı yiyenlerin, fakiri kuru soğana mahkûm edenlerin, din, ırk ve mezhep ayrımı yapanların ahlak konusunu giyim, kuşam ve cinsellik üzerinden yorumlamaları toplumun kanayan yarası olarak kendini göstermektedir.

Aldığı rüşvetle helâl sertifikalı gıda maddesi almaya özen göstermek, fahiş fiyatla sattığı bir maldan elde ettiği para ile alacağı tavuğun İslâmi usullere uygun kesilip kesilmediğini sorgulamak, kaçak su ve elektrikle ibadet etmek, devlet arazisi üzerine kaçak ev yapıp gönül rahatlığı ile oturmak nedense ahlak kavramının kapsam alanı içine sokulmamaktadır.

Ticari hayatımızda, aile ilişkilerimizde, toplumsal yaşantımızda, velhasıl; hayatın her alanında ahlâk bilincinin eksikliğini görmekteyiz.

Yaklaşan mahalli seçimler münasebetiyle de siyasi ahlâkın hangi boyutlara taşındığını ve neyi çağrıştırdığını yakından takip etmekteyiz.

Yalan ve iftiraların havada uçuştuğu, çıkarların ön plana çekildiği, sap ile samanın karıştığı, ilke ve ideallerin rafa kaldırıldığı, rant kapma düşüncesinin temel hedef olarak belirlendiği bu ortamda siyasi ahlâkın ne ifade ettiğini anlamakta zorlanmaktayız.

Kandillerde yapılan birkaç saatlik duayla geçmişi temizlemek ve Hac’da şeytanı taşlamak gibi uygulamalarla ahlâklı olacağını zannetmek ise ahlâk kavramını anlamanın bir başka boyutudur.

İçi boşaltılmış ve kuşa çevrilmiş ahlâksız bir ahlâk anlayışıyla günden güne ahlakı önceleyen gerçek din anlayışından uzaklaşıyoruz.

Sakal bırakmak, türban, tespih, sarık ve cübbe ile dolaşmak, çocuklara İslâmi isimler koymak, bir tel saçın görünmemesini sağlamak, sosyal medyada ahlak edebiyatı yapmak ahlâklı olmanın göstergeleri değildir.

İşini hakkıyla yapmak, adaletli davranmak, insanlara, hayvanlara ve çevreye saygılı olmak, aldatmamak, kendi nefsi için arzu etmediğini başkası içinde arzu etmemek, başkasının derdi ile dertlenmek, kibirlenmemek, sorumluluk taşımak, saygıda kusur etmemek, güçsüzlere kucak açmak, düşkünün elinden tutmak, harama el uzatmamak gibi özellikler ahlâkın gereğidir.

Ahlak, insan fıtratına uygun bir anlayış olup her dinin ve inanç sisteminin ortak paydasıdır.

Özetle ahlâk, eşref-i mahlûkat olmanın bilinciyle yaşamaktır. Bu yolda edebiyle yürüyenlere selâm olsun…