İlim, teknoloji ve ekonomi alanında önemli isimlerimiz az olsa da, dolandırıcılık ve üçkâğıtta hatırı sayılır şöhretlerimizin olduğu bir gerçektir.

Geçmiş zamanların en ünlü dolandırıcısı Sülün Osman’dı.

Sülün Osman’ın, Galata Kulesi’ni, hatta Galata Köprüsünü dahi sattığı söylenirdi.

Hapisteyken “Alın teri ile Yaşamak” adlı konferans veren Sülün Osman, eski nesil dolandırıcıların taçsız kralıydı.

Kendisiyle yapılan röportajlarda, dolandırılmak isteyenleri ve kendisini dolandırmak isteyenleri dolandırdığını söyleyerek topluma ince mesajlar vermişti.

Üstün bir zekâ ve kabiliyet gerektiren dolandırıcılık konusunda, dünyada bizimkilerin eline kimsenin su dökemeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

1980 öncesini yaşayanlar, hatırlayacaklardır.

Ülkede müthiş bir banker furyası başlamış, yerden mantar biter gibi her köşede banker ofisleri açılmıştı. Bankerlik sektörünün baş aktörü “Banker Kastelli” ismiyle ortaya çıkan Cevher Özden’di.

Gecelik, % 100 kâr vereceğini söyleyen bankerlerin önünde kuyruklar oluşmuş; evini, arabasını satan, emekli ikramiyesini kapan, bankerlere koşmuştu. Bu dönemde Cevher Özden’e fahri doktora unvanı bile verilmişti. Kastelli, işler biraz rayından çıkmaya başladığında ortadan kaybolmuştu. Herkes onun kaçtığını düşünürken Kastelli çıka gelmiş, yaptığı açıklamada “paranın en kolay kazanıldığı ülke Türkiye’dir, ne diye kaçayım” diyerek dolandırıcılar açısından ülkenin potansiyelini özetlemişti.

Neticede balon patlamış, içlerinde emekli generallerin, bürokratların olduğu bankerzedeler ava giderken avlanmışlardı.

1980 ihtilalinin sert uygulamalarıyla pusuya yatan dolandırıcılar için yeni avlar, yurt dışındaki gurbetçilerdi.

Vatan, din, iman, kar payı, ortaklık gibi yaklaşımlarla gurbetçilere ulaşan profesyoneller, gurbetçilerin iyi niyetleriyle beraber, paralarını da götürmüşlerdi.

Selçuk Parsadan’ı hatırlayanlar, onun devrin Başbakanını dolandırdığını ve örtülü ödenekten para aldığını bilirler.

“Dünyanın En Büyük Dolandırıcısı Benim” isimli kitabı dahi olan Parsadan’ın çarpmadığı kimse kalmamıştı.

Yeni nesil dolandırıcıların arasında A Takımı diyebileceğimiz kadroda kimler yoktu ki!

Her biri diğerinden maharetli olan bu kadronun kaptanı, jet Fadıl’dı.

Yurt dışında kaçak dolaşırken, cep telefonuyla siyasi propaganda yapıp, bağımsız milletvekili olan Fadıl, Maldivler’de devre mülk satmış, başında sarık, sırtında cübbeyle ortaya çıkıp, devre mülk alanlara beş yıldızlı umre ziyareti hediye edeceğini söylemişti.

Bu dolandırıcılık furyasının en sevimli aktörü, “Tosuncuk” lakaplı Mehmet Aydın’dı. Tosuncuğun, Çiftlik Bank ismi altında bir sistemle 4550 kişiden 2021 rakamlarıyla 70 milyon lira tokatladığı söyleniyordu.

Teknolojinin gelişmesi, internet bankacılığın ortaya çıkması, sosyal medyanın yaygınlaşması yeni dolandırıcıları ve dolandırma yöntemlerini de beraberinde getirdi.

Faruk Fatih Özer, kurduğu Thodex isimli Kripto para borsasında 391 bin kişiyi sistem içine katıp 2 milyar dolar parayla yurt dışına kaçmıştı.

Hakim ve savcı olduğunu söyleyerek vatandaşın birikimlerini tokatlayanları, yüksek kâr payı alacağım diye altınlarını kuyumculara kaptıran veya benzeri tezgâhlara kanıp, küçük tasarruflarını dolandırıcılara teslim edenleri bir kenara koyarsak, dolandırıcılık konusunda en güzel golü futbol camiasının yediğini söyleyebiliriz.

Akla zarar rakamların döndüğü futbol dünyasında, havada uçuşan dolarları görünce, tavan yapan hayat pahalılığını, çöp konteynırlarını karıştıran fakir fukarayı, yakacak odunu ve kömürü olmayan evleri, ayın sonunu getiremeyen orta direği hatırlayıp; milyon dolarlarına, dolar katmak için çuvallarla belgesiz parayı kapı kapı dolaştıran, emeksiz para kazanmanın peşine düşmüş futbolcuların tamahını görüp, “Deveyi yardan uçuran bir tutam ot’tur.” sözünü hatırladık.