Emeklilik, her memur ve işçinin ömrünün kalan kısmını biraz da dinlenmeyi hayal ettiği, farklı bir dönemdir. Sadece memur ve işçinin değil, her işin bir emeklilik vakti vardır ve çoğu insan, bu vakti adeta iple çeker. Çok yorulduğundan söz ederek “günü gelse de bir an önce emekli olsam!” diye bekler durur. 
Oysa bazı meslekler var ki bunlarda yaş sınırından veya vakti geldiğinden dolayı emekli olsanız da gerçekte olamazsınız. Öğretim üyeliği ve yazarlık böyledir. 
Üniversite hocaları, eğer işlerini severek yapıyorlarsa ve hocalığı bir meslek olarak değil de bir yaşam biçimi olarak görürseniz, emeklilik yaş sınırı olan 67’nin gelmesini hiç istemezsiniz. Üniversitedeki odanız, sizin eviniz gibidir; öğrencileriniz, kendi çocuklarınız gibidir. Çünkü onlarla bilginizi paylaşmışsınızdır. Onlardan ayrılmak sizi üzer, duygulandırır. 
07 Ocak 2013 günü Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde, Prof. Dr. Ali Eroğlu Hocamızın yaş haddinden dolayı emekli olması münasebetiyle duygulu anlar yaşadık. Bu vedayı özel yapan ve bu yazıya konu eden yönü, toplantıyı öğrencilerimizin düzenlemiş olmasıydı. İlahiyat Fakültesi öğrenci kulüplerinden biri olan Bilge İlahiyatçılar Topluluğu, çok sevdikleri hocaları için anlamlı ve değerli bir veda toplantısı düzenlemişlerdi. 
Final sınavlarının hemen arefesinde yapılmasına rağmen, salon tıklım tıklımdı ve ayakta duracak yer bile kalmamıştı. Kanaatimce bir emeklilik, İlahiyat Fakültesi’nde ilk defa öğrenciler tarafından taçlandırılıyordu. Aslında özlenen tablo da buydu. Çünkü hocalar, öğrencileriyle hoca olduklarını hissederler. Öyleyse vedanın da öğrenciler tarafından yapılması gerekir. İşte biz bu hafta böyle bir ilki yaşadık.
Prof. Dr. Ali Eroğlu Hoca, İlahiyat Fakültesi’ne 1982 yılında YÖK’ün kurulup, Yüksek İslam Enstitülerinin İlahiyat Fakültesi’ne dönüştürülmesiyle geldi. Ben o zaman Fakülte’nin üçüncü sınıfında okuyan bir öğrenciydim. Oradan bizim fakülteye gelen hocaların büyük bölümü başka üniversitelere gittiler. Kalan birkaç hocadan biri de Ali Eroğlu oldu. İki sene sonra yani 1985’de ben de aynı fakültede asistan olunca Hoca’yla meslektaş olduk. O günden bugüne de aynı fakültede çalıştık ve birbirimizi hiç kırmadık, üzmedik ve küsmedik. 
Prof. Dr. Ali Eroğlu, toplantıda yaptığı konuşmasında bu makama gelmesinde asıl rolün babasında olduğunu anlatırken oldukça duygulandı. Ali Bey, görüntü olarak sert mizaçlı biri olduğu için onun gözlerinden yaş geldiğini görünce bizler de duygulandık. Hocam, ilkokulu bitirdiğinde yaşı küçük olduğu için onu İmam Hatip okuluna almamışlar. Babası da yaşını mahkeme yoluyla büyüttürmüş. Ama beş yaş birden büyüttükleri için bu kez de yaşı büyük diye almamışlar. Önce İzmir İmam Hatip reddetmiş, ardından Erzurum. Fakat Erzurum İmam Hatip Okulu’nun müdürü, babasının ısrarları üzerine yaşın tashih edilmiş olduğunu ve asıl yaşın bu olmadığını evraklardan anlamış ve nüfusa göre on beş, aslında on yaşında olan Ali Eroğlu’nun kaydı yapılmış. İşte bu yaş büyütme hikâyesinden dolayı Ali Bey, beş yaş erken emekli olmak zorunda kaldı. 
Prof. Dr. Ali Eroğlu’nun toplantıda belirttiğine göre oldukça küçük yaşta hafız olmuş. Bu durum onda bir okuma aşkı oluşturmuş. Okuduğu hiç bir şeyi de unutmadığını belirten Ali Hocam, lisedeyken hem bol miktarda kitap okumuş, hem güreşe başlayıp sporla ilgilenmiş, hem de liseyi bir yıl erken bitirmiş. Lise yıllarında güreşte önce Erzurum, sonra dört kez Türkiye şampiyonu olmuş. Ama yaşının büyütülmüş olmasından dolayı milli olamamış. Türk sporuna o zamandan sonra Güreş Federasyonu’nda çeşitli kademelerde hizmet etmiş. Özellikle Erzurum bölgesi güreş ajanlığı yaptığı yıllarda çok sayıda kabiliyetli gencin güreşçi olmasını sağlamış. Toplantıda BESYO öğretim üyesi Doç. Dr. Recep Gürsoy, kendisini Ali Hoca’nın keşfedip güreşçi yaptığını belirtti. 
Prof. Dr. Ali Eroğlu, okuma zevkini hiç kaybetmeyen değerli hocalarımızdan biri. Öğrencilerine de devamlı kitap okumalarını tavsiye edermiş. Veda toplantısında öğrencilerine her konuda kitap okumalarını, kendilerini çok iyi yetiştirmelerini bir kez daha tavsiye etti.
Prof. Dr. Davut Yaylalı, Prof. Dr. Hafız Nevzat yanık, Doç. Dr. Recep Gürsoy, Yrd. Doç. Dr. Faiz Kalın ve Prof. Dr. Sadık Kılıç, duygularını dile getirdiler. Ali Hocam da emekli oluşundan dolayı fevkalade duygusal anlar yaşadığını ve içini öğrencilerinden uzak kalmanın hüznünün kapladığını belirtti.
İşte bu nedenle diyorum ki öğretim üyelerine emeklilik yaşı sınırı kaldırılmalıdır. Hocalar, sağlıkları el verdiği müddetçe öğrencilerinden uzak kalmamalı, tecrübelerini öğrencilerine aktarmalıdırlar. 
İlahiyat Fakültesi yönetiminin Prof. Dr. Ali Eroğlu’dan sözleşmeli olarak derslere girmesine imkân sağlamalarını umuyor, bundan sonraki hayatında kendisine sağlıklı, verimli, başarılı bir ömür diliyorum.