Orada kimse, kimseden rol çalmıyordu.

Herkesin müşterek hedefi:

Molozların altından bir canlı kurtarmaktı.

O canlı ki ister insan, ister kuş, ister köpek ve de isterse kedi olsun…

Nice canlar işte bu müşterek ve de ulvi gaye uğruna kurtarılmadı mı?

O binlerce kurtarma ekibi içerisinde Tunceli’den de kahramanlar vardı Erzurum’dan da…

O enkazın altına hep birlikte girdiler ve hiç biri birbirine sırtını dönmekten korkmadı.

Hal böyleyken Erzurum AFAD ekibi nasıl olur da öne çıkmak ve adından söz ettirmek için yarışırdı…

Elif’i 65 saat sonra enkazın altından Erzurum AFAD çıkardı ama televizyon ekranlarında başkaları konuştu.

Olsun; mühim olan Elif’i kurtarmaktı, kimin “ben kurtardım” demesinin ne önemi vardı ki…

Erzurum AFAD ekibi, dün İzmir’de, ondan önceki gün Elazığ’da, daha önce de selde, heyelanda ve çığda yardıma muhtaç insanların umudu oldu.

Dadaş, “Ben yaptım” demek yerine “Biz yaptık” diyen adamın adıdır.

İzmir’de de bu hakikat değişmedi.

Elif’i enkazın altından çıkardılar, önemli olan buydu.

Kimin televizyon kameralarına konuşmasının ne önemi vardı ki…

Onlar tevazu timsali oldular kameralar önünde, konuşmadılar.

O halde biz haklarını teslim edelim:

Erzurum AFAD ekibi, İzmir’de kelimenin tam anlamıyla bir destan yazdı.

Her biri ayrı ayrı isimsiz kahramandı…

Şehrin meydanında itin biri kadını evire çevire dövüyordu, etraftaki herkes dehşet içerisinde bunu izlerken, genç bir adam kalabalığın içerisinden fırlayıp gücü ancak kadına yeten o itin üzerine atladı ve kafayı yapıştırdığı gibi yere serdi.

O Erzurumlu, belki AFAD ekibinden değildi, ama kesin olan şuydu ki, o bir Dadaş’tı.

Vatanın her neresinde olursa olsun bir felaket anında onlar var…

Sınır ötesinde de…

Onlar, mezhep ve meşrep nedir bilmiyorlar.

İzmir’de gördük işte:

Enkazın altından canlı birini kurtarmak için kendi canını tehlikeye atan o kahramanların hangisi Hakkariliydi, hangisi Tekirdağlıydı?

Müşterek özellikleri:

Bu ülkenin ferdi olmak ve insanlık adına insanın yardımına koşmak…

Dayanın yiğitlerim Erzurum Taburu geliyor” demişti, üsteğmen Fethi Bey Çanakkale’de…

O sesi yüz küsur yıl sonra İzmir’de duyduk.

Adı bu kez Erzurum Taburu değildi belki ama beklenen hep oydu…

Dadaş

Karargahları Çat Yolu’nda…

Onlar birer isimsiz kahraman…

Başlarında da yiğit bir Dadaş var; bakar mısınız adı, Selahattin Karslı

Depremler hep yıkıyor değil, bazen de aynı müşterek de buluşturuyor…

Elif’i ve Ayda’yı kurtarmak için açılan tünelin içinde omuz omuza mücadele eden iki insan vardı:

Biri Alevi, öteki de Sünnü’ydi

Yine gördük ki o ölüm geçidinde iki insan var:

Biri Türk’tü, diğeri de Kürt…

Üzerine yığılmış beton molozlarının altından haykıran “Beni kurtarın” diyen depremzede gence ses veren, “Seni kurtaracağız” diyen itfaiye eri, sizce Alevi miydi, yoksa Sünni mi?

Erzurum AFAD’ın içinde kimler var bilmiyorum.

Mümkün ki bir Türkiye mozaiği…

Her birini alınlarından öpüyorum…

İyi ki varlar…