Anadolu’nun kilidi konumunda olan Erzurum, askeri, coğrafi ve stratejik konumundan dolayı tarihin her döneminde düşman ülkelerin hedefinde olmuş ve işgaller görmüştür.

Erzurum 1829 ve 1877 yılından sonra 16 Şubat 1916 yılında üçüncü defa Ruslar tarafından işgal edilmiş, şehrin üzerine kara bulutlar çökmüş “Akşamdan yükleri tay eylediler/Sabahtan öküze ho eylediler/Erzurum satıldı pay eylediler/Sene gardaş sene ille bu sene/Gide de gelmeye bu hayın sene” türküsü Palandöken’den yankılanmıştı.

Kara bulutların şehrin üzerini kaplamaya başladığı bu günlerde düşman eline geçmesin diye şehirdeki stratejik yerler ve cephanelikler havaya uçurulmuş, Anadolu’nun içlerine uzanan göç kervanları yollara dizilmiş “Göç göç oldu, göçler yola dizildi” türküsü yaşanan dramı cihana duyurmuştu.

Erzurum ahalisi, yaşlı, genç, kadın, çocuk, çetin kış şartlarına aldırmadan Sivas, Tokat, Yozgat, Kayseri ve Adana istikametine doğru yollara düşmüş, binlerce Erzurumlu bu yollarda can vermiş, terk edilen vatan toprağı, kaybedilen canlar, arkada bırakılan hatıralar, bayrağın, vatanın ve devletin önemini yorgun hafızalara kazımıştı.

600 yıllık” Cihan İmparatorluğu” çatırdamaya başlamış, Osmanlının kaleleri bir bir düşmüş, ay yıldızlı bayrağın dalgalandığı Türk yurtlarında artık hüzün ve acı hakim olmuştu.

Tarihin ağladığı bu ortamda mağrur Ruslar, 16 Şubat 1916 yılında Kars Kapı’ dan ,Erzurum’a girmişler, dadaşlar diyarı Erzurum ,Ruslara teslim edilmişti.

Edirne müdafii Şükrü Paşa’nın, Nene Hatun’un, Şair Nef’i’nin, Ziya Paşa’nın şehrinde artık düşman bayrağı dalgalanmaya başlamıştı

Şehrin teslim edilmesi yürekleri dağlamıştı. ABD konsolosluğu önünde toplanan İstikbâl Heyeti’nin yanlarına ABD konsolosunu alarak bir tepsi içinde Kur’an-ı Kerim’i, ekmek ve tuz ile birlikte Kars Kapı’da Rus komutanına sunmaları ölümden beterdi.

Rus komutanının tuz ve ekmekten alması savaş töresine göre ahaliye zarar vermeyeceği manasına gelmekteydi.

Buruk bir rahatlık hisseden İstikbâl Heyeti, Rus Başkomutanı Nikola Nikolaviç ve General Yudaniç’e tepsiyi sunarlarken içlerinden “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini /Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” mısralarını geçirmişlerdi.

İki yıl sürecek olan bu işgal yıllarında Erzurum tarihin gördüğü en acı sahneleri yaşamış Alaca’da, Cinis’te, Yeşilyayla’da ,Tepe Köy’de,Yanık Dere’de, Deve Boynu’nda, Mürsel Ağa Konağı’nda, Ezirmikli Osman Ağa Konağı’nda binlerce Erzurumlu teba-i sadıka denilen Ermeniler tarafından hunharca katledilmişti.

Erzurumlu bu işgal yıllarında acıyı, ihaneti yaşadığı gibi kara günlerde yardımına koşan Azerbaycanlı kardeşlerinin vefasına da tanık olmuştu.

Kafkas Cephesi’nde Osmanlı ordusunun almış olduğu yenilgiler, Azerbaycan Türklerini derinden üzmüş, bu durum istiklâl umutları azalan Azeri Türkleri üzerinde milli vicdanın uyanmasına vesile olmuş, neticede “Kardaş Kömeği” fikri ortaya çıkmıştı.

Kardeş Kömeği, Bakü’de çıkan Doğru Söz Gazetesi yazarı İslam Bey Kabulov tarafından “Kafkasya sahne-i harbinde düçarı felaket zavallı Müslümanların ağrısını yengülleştirmek için uzatılan muavenet ellerinin yarattığı şefkat ve merhamet hissine verilen en münasip ad idi” şeklinde tarif edilmiştir.

İşte bu asil duygular için yola çıkan Azerbaycan Türkleri, Bakü Cemiyet-i Hayriyesi vasıtasıyla işgal altındaki Erzurumlu kardeşlerinin yardımına koşmuşlardı.

İlk etapta Erzurum’a General Mayor Han Talişinski ve İlyasov’u göndererek ön bir çalışma yapan Cemiyeti Hayriye,16 000 harp mağduru tespit etmişler ve onların ihtiyaçlarını belirleyerek öncelikle gıda yardımı yapılmasına karar verip 5400 pud un ve 5000 pud arpa dağıtmışlardı.

Cemiyet-i Hayriye’nin ilk işi Sahipsiz Müslüman çocukları ve kadınları toplayarak Bakü ve Tiflis’ teki yetimhanelere göndermek olmuştur.

İşgal altındaki Erzurum halkına maddi ve manevi yardım için gelen Cemiyeti Hayriye üyelerinden biri 22 yaşındaki Gence’li milletvekili Seyidov’dur.

Alperenlik kavramının tüm özelliklerini taşıyan bu yiğit Türk delikanlısı, Erzurum’a gelir gelmez Müslüman kardeşlerinin her ihtiyacına koşmuş, Ermenilerin tehditlerine karşı göğsünü siper etmekten çekinmemiştir.

Asil ruhlu Seyidov ve arkadaşları, Erzurum halkının morallerini yüksek tutmaya çalışmışlar, bu karanlık günlerin gelip geçeceğine, Erzurum semalarında bir daha inmemek üzere ay yıldızlı bayrağın dalgalanacağını söylemişler ve onların inançlarını sağlam tutmalarına yardımcı olmuşlardır.

Herhangi bir Müslümanın Rus ve Ermeniler tarafından incitilmemesine gayret eden bu yiğit insan, çarşıda bir Türk’e hakaret eden bir Ermeni’ye karşı aslan gibi kükreyip “ŞARKTAKİ BÜYÜK TÜRKİSTAN, KAFKASYA, AZERBAYCAN BURADAKİ KARDAŞLARINA SAHİPTİRLER” diyerek meydan okumuştur.

Cemiyet-i Hayriye kısa zaman içerisinde Seyidov gibi inanmış üyeleri vasıtasıyla Erzurum’a 62 bin telis un, arpa, mercimek, buğday, mısır gibi gıda maddeleri ile 13 bin telis giyecek ve çok miktarda tıbbi malzeme getirmişler, halkın bilincini artırmak düşüncesiyle dergi gazete ve kitaplar dağıtmışlardır.

Şehirdeki eğitim konusuna da el atan Cemiyet, ilk okul ve ortaokul açıp çocukları eğitmek istemişse de şehirdeki bağnaz tiplerin ve Rusların tepki vermeleri üzerine bu işi başaramamışlardır.

Okul fikrine sıcak bakmayan Ruslar, birkaç medrese ve tarikat tekkelerinin açılmasına müsaade etmişlerdir.

Cemiyet-i Hayriye’nin olağan üstü çalışmaları Rusları ve özellikle de Ermenileri son derece rahatsız etmiş, Seyidov ve arkadaşları kısa sürede işgalcilerin hedefi haline gelmişlerdir.

Bu sürede Cemiyet-i Hayriye’ye karşı aleyhte bir propaganda başlatılmış; onların Şii oldukları ,getirdikleri yiyecekleri yemenin haram olduğu fitnesi ortaya atılmıştır.

Cadde ve sokaklarda gezip Erzurum halkının sıkıntılarını dinleyen ve bunlara çözüm arayan Seyidov artık Ermeniler tarafından istenmeyen adam haline gelmiştir. Bir gün Taşmağazalar’da gezerken birkaç Ermeni üzerine hücum etmiş bu esnada kocaman yürekli Seyidov göğsünü açıp

“ERZURUM’DA TÜRK KARDAŞLARIMA VE BANA BİR HAREKETİNİZ OLURSA BU SİZİN BAŞINIZA GELEN FELAKETTİR. GÜNEŞİN DOĞDUĞU TARAFA BAKIN ORADAN YÜZ MİLYON İSLÂM TARAFINDAN SADAYA KARŞI PERİŞAN OLURSUNUZ.” diyerek saldırganlara hadlerini bildirmiştir.

1917 Ekim Devrimi’nden sonra Erzurum’da bulunan Rus ordusu geri çekilince, şehir Ermenilerin eline geçmiş, dolayısıyla Müslümanların üzerinde baskılar artmış, katliamlar başlamış, bu aşamada Seyidov ve arkadaşları ile belediye heyeti yakalanarak hapsedilmişlerdir.

Zor günlerinde kardeşlerinin yardımına koşan ve olağanüstü fedekârlıkta bulunan bu asil insan ve arkadaşları ne yazık ki Ermeniler tarafından Çamurlu Sokak’ta hunharca şehit edilmişler, Seyidov’un cansız bedeni Tebriz Kapısı’na götürülüp bir çarmıha gerilmiş, böylece halka gözdağı verilmek istenmiştir.

Erzurum Kalkınma Vakfı olarak Azeri kardeşlerimize, özellikle de Seyidov’a karşı olan vefa borcumuzu ödemek için yıllardır yoğun gayretler içindeyiz.

Konuyla ilgili olarak Seyidov adının Aziziye ilçesinde bir parka verilmesini sağlamış, Gence ve Erzurum’un kardeş şehir olması için Azerbaycan’a gidip girişimlerde bulunmuştuk.

Gence’de yapmış olduğumuz temaslar neticesinde sevindirici gelişmeler olmuş, Gence Türk Konsolosu Orhan Işık tarafından talebimiz ilgili yerlere ulaştırılmış, Gence basınında Seyidov’la ilgili paylaşımlarda bulunmuştuk.

Gence konsolosluğunu ziyaretimiz sırasında Daşkesen şehrinin vali muavini ,Civanşir Ataşi’nin Çanakkale Zaferi’nin 100.yılı münasebetiyle yazdığı şiir Azerbaycan Türklerinin ülkemize olan bakışını harikulade ifade etmiş,Yegane adlı Azeri kızın okuduğu şiir hepimizi duygulandırmıştı.

“ Azerim, Osmanlım, Turanlım menim

Yapanım, yaradıb-guranım menim

Ey. canım, ürayim, gözüm Türkiyem

Ey. dostum, gardaşım, özüm Türkiye

*****

Yılmaz, sarsılmaz şah vügarımız

Hagg deyip haygıran xilaskarımız

Ey şehid esgerim, gazim Türkiyem

Yürüşüm, hücumum, helmem Türkiyem

Sen ey gehremanlıg yazım Türkiyem

*****

Ey.arxam, siperim, galxanım menim

Qarsım, Erzurumum, Ceyhanım menim

Ey Mekkem, Medinem, gıblem Türkiyem

Ey yaylım ateşim, zerbem Türkiyem

*****

Ey ayım. ulduzum, seherim menim

Qurtuluş uğrunda hünerim menim

Çağırışım, harayım, nerem Türkiyem

Varlığım her damlam, zerrem Türkiyem

*****

Qelebe mayakım Çanaggalamsan

En şanlı, ebedi zefer çalansa

Mustafa Kamalım Paşam Türkiyem

Senindir gelecek yaşam Türkiyem

*****

Yağı düşmenlerin gözüne oxsan

Şükür ki Tanrıya tek deyil çoxsan

Xoş emel, xoş meram, niyet Türkiyem

En ulu, en cesur millet Türkiyem

*****

Doğma Azerbaycan, ana vatanım

Her yana yayılsın goy sesim menim

Möhteşem, alınmaz galam Türkiyem

Bayramın mübarek, salam Türkiyem..”

Bu duygular içerisinde Gence’den ayrılırken Gence ile Erzurum’un kardeş şehir olması gerektiğine bir kez daha inancımızı tazeleyip, Seyidov ve arkadaşlarının yaptığı kahramanlığı anlatan bir anıtın şehrimizde yapılmasını ilgililere iletmişti.

Arada geçen bunca yıla rağmen bu isteğimizin gerçekleşmediğini üzülerek ifade ederken Seyidov ve arkadaşlarına olan vefa borcumuzu bir an evvel ödemek zorunda olduğumuzu tekrar hatırlatıyor, o karanlık günlerde yardımımıza koşan ve bu uğurda canlarını veren Seyidov ve arkadaşlarının aziz hatırası önünde saygı ile eğiliyorum. Allah rahmet eylesin.

KAYNAKÇA.

ASLAN BETÜL, I.DÜNYA SAVAŞI ESNASINDA AZERBAYCAN TÜRKLERİ’NİN ANADOLU TÜRKLERİNE “KARDAŞ KÖMEĞİ (YARDIMI) VE BAKÜ MÜSLÜMAN CEMİYET-İ HAYRİYESİ, ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİBAŞKANLIĞI YAYINLARI, ANKARA, 2000

ERZURUM’UN RUSLAR TARAFINDAN İŞGALİNİN 100.YILI ÖZEL SAYISI DERGİSİ, ER-VAK YAYINLARI, ERZURUM, 2016

SOM, MEHMET NUSRET. TARİHÇE-İ ERZURUM, ( HAZIRLAYAN: AHMET FİDAN), DERGAH YAYINLARI ERZURUM KİTAPLIĞI, İSTANBUL, 2005.