Geçtiğimiz hafta, Erzurum’un kadim bir şehir olduğunu, misafirperverliğiyle, vatan, bayrak ve ezan sevdasıyla insanlarının sıcak yüreğini öne çıkarmıştık.

Ancak her madalyonun iki yüzü vardır.

Bugün, bu güzel şehrin içimizi hüzünlendiren başka bir yönüne odaklanmak istiyorum.

*

Erzurum gibi tarihin ve kültürün iç içe geçtiği şehirlerde, insanların birbirine daha sıkı bağlarla kenetlenmesi beklenmez m?

Elbette beklenir…

Ancak bazen, bu bağlar gevşiyor,

Hatta kopma noktasına geliyor.

Nedendir bilinmez, insanlarımız birbirlerini gizliden gizliye kıskanıyor, yapılan güzel işleri takdir etmek yerine küçümsüyor.

Başarılar sessizlikle geçiştirilirken, en ufak bir hata ya da aksaklık dillerde dolaşıyor.

Başkalarının başarısını paylaşmak yerine, eleştirmek daha cazip geliyor.

*

Sorun sadece bireysel değil, toplumsal bir gerçeklik.

Ortaklık kültürü ne yazık ki bu şehirde bir türlü kök salamadı.

Kayseri ve Gaziantep gibi şehirler, ticarette, sanayide ve toplumsal dayanışmada örnek olurken, biz neden aynı başarıyı gösteremiyoruz?

Erzurum’da neden ortak bir hedef etrafında toplanamıyoruz?

Birlikte iş yapmayı neden öğrenemiyoruz?

*

Eleştiri yapmak bir kültür işidir.

Elbette eleştiri olmalı.

Eleştiri yaparken de kırmadan dökmeden yapmak gerekmez mi?

Bugün seçilen yöneticilere, daha koltuklarına oturmadan hemen eleştiri oklarını gönderiyoruz.

Varlıklı kişilere çeşitli kulplar takıyoruz.  

Erzurum’dan keyfe değil, iş için, aş için giden birleri Erzurum için konuşsa ‘Bu da uzaktan gazel okuyor’ diyerek neden yeriyoruz?

Sanki varlıkta bir araya gelmek değil, yoklukta bir araya gelmeyi istiyoruz.

Kendi insanına her türlü eleştiriyi mubah görüyoruz, yabancıyı baş tacı ediyoruz.

Abartıyı seviyoruz,

Hele kulaktan kulağa yayılabilecek dedikoduları nedense çok seviyoruz.

Şahsi çıkarlar ve ihtiraslar, ortak bir idealin önüne geçiyor maalesef.

Bu durum yalnızca bireyleri değil, şehirdeki toplumsal dokuyu da zedeliyor inanın.

*

Elbette, bu sorunlar sadece Erzurum’a özgü değil.

İnsan olmanın doğasında kıskançlık, hırs ve eleştiri vardır.

Ancak bu olumsuzluklar Erzurum’da daha fazla göze çarpıyor gibi görünüyor.

Peki, neden?

Bu şehrin insanı zaten sıcakkanlı ve değerlerine bağlı, o zaman bu negatif döngüye nasıl yenik düşülüyor?

*

Belki de çözüm, herkesin aynaya bakmasıyla başlamalı.

Şehrin her bireyi, bu döngüyü kırmak için kendinden bir adım atmalı diye düşünüyorum.

Birbirimize destek olmayı,

Yapılan güzel işleri takdir etmeyi,

Ortaklık kültürünü geliştirmeyi öğrenmeliyiz.

Şahsi menfaatlerin yerine toplumsal menfaatleri koymayı başarmalıyız.

İşte o zaman ‘Bu şehrin sahibi yok’ denilmez, bu şehrin sahipleri şehirde yaşayan herkes, Erzurumlu olan her birey Erzurum’un sahibi olur.

*

Erzurum, potansiyeli büyük bir şehir.

Geçmişten aldığı mirası geleceğe taşımak için sadece tarihine değil, insanına da sahip çıkması gerekir.

Bu şehirde yaşayan herkes, bu olumsuzlukları değiştirebilecek güce sahip.

Yeter ki bunu istemeyi bilelim.

Erzurum’un ve Erzurumlunun dışarda ne kadar kıymetli ve güvenilir olduğu bilinci içerisinde olalım ve bu mirası asla heba etmeyelim.

*

Erzurum’un aydınlık yüzü, gölgede kalan yüzünden daha güçlü.

Yeter ki bu gücü ortaya çıkaracak bir irade gösterelim.

Yeter ki birbirimizi kıskanmak yerine destekleyelim,

Eleştirmek yerine anlamaya çalışalım.

Çünkü Erzurum, bu birlikteliği fazlasıyla hak ediyor.