Bugün güne o büyülü sesin dalgalarında yol alarak başladım.
Bugün güne Raci Alkır’ın yürekleri titreten o muhteşem sesinden gazeller dinleyerek başladım.
 
“Türkülerin paşası, Türkü Paşa, Tatyan Paşa” olarak da bilinen “Erzurum’un Sanat Güneşi” Raci Alkır 16 Aralık 2011’de dünya hayatını tamamladı ve Hakk’ın huzuruna, sonsuzluğa göçe eyledi. Dileriz mekânı cennet olur ve cennette de o “davudi” sesiyle ilahiler, gazeller okur; bülbül gibi şakır.
 
Vefatından yaklaşık bir ay önce bir grup arkadaşla (19 Kasım’da) Raci Alkır’ı evinde ziyaret etmiştik. Büyük Usta’nın gönlündeki ve yüzündeki neşe kızı Nesrin ve oğlu Vahit’e de sirayet etmişti ve bizleri hanelerinde güzel yürekleriyle ağırladılar. Belli ki hanelerinden ziyaretçi eksik olmuyordu. Ee kolay mı Paşa olmak, paşa oğlu ve kızı olmak… Herkese nasip olmaz. Haneleri her daim bereketli, şen; yürekleri gülşen ola…
 
Paşa olmak, öyle laf ile olmuyor…
Paşa olmak, katıldığı programlarda maddi kaygısı ve beklentisi olmamaktır.
Paşa olmak, şöhretin zirvesindeyken Zeki Müren’in 500 TL aldığı gazinoların 1000 TL’lik teklifini memleketini terk etmeme uğruna tereddütsüz geri çevirebilmektir.
Paşa olmak, “Geçti isyan ile ömrüm!” gazelleri okurken açık havada Aspendos Tiyatrosu’nu mikrofon olmadığı halde o gür sesiyle inletebilmek ve herkesi kendisine hayran bırakabilmektir.
Paşa olmak, davudi sesiyle okuduğu tatyanların Vatikan koridorlarını sallaması, “Can bula canânını / Bayram o bayram ola!” gazelini Vatikan’da sürekli çaldırmaktır ve Vatikan’ın Raci Alkır’dan cd istemesidir.
Paşa olmak, sol bir partiden olan Kültür Bakanı’na ilahi cd’si yaptırabilmektir.
Paşa olmak, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde ilahi söyleyebilmektir.
Paşa olmak, söylediği gazellerde kendisinin de beslendiği en önemli kaynak kişisi, tasavvuf ehli Alvarlı Mehmet Lütfi Efendi’nin tüm Türkiye’de daha iyi tanınmasına vesile olmaktır.
Paşa olmak TRT’ye bağlı ve Ankara, İstanbul, İzmir dışında kapatılan “Müzik Yayınları Şube Müdürlüğü”nün sadece Erzurum’da açılmasını sağlamaktır.
Paşa olmak, yaklaşık 80 türkü derlemek, birçok türküye kaynak kişi olabilmektir.
 
Birçok türküsünde tasavvuf öğretilerinin ve ilahi aşkın nağmeleri açıkça görülen Raci Alkır’ın okuduğu türküler Erzurum’un derin ruh dünyasının gök kubbede yankılanmasıdır. Onun türkülerinde ilahi aşk vardır; Erzurum’un tarihi, düğünü derneği, tarifsiz hüzünleri, kültürü, öyküsü vardır. Onun sesinde Sümmanî, Emrah, İbrahim Hakkı ve Alvarlı Mehmet Lütfi Efe bir kez daha hayat bulmuştur. Onun okuduğu türküler Palandöken kadar heybetlidir ve bu türkülerde herkesin hissedebildiği; lâkin tam manasıyla çözemediği bir anlam iklimi vardır.
 
Evet, o gün rahmetli Foto Fuat’ın oğlu İbrahim Ata Seval yaptığı latifeler ve muzipliklerle, anlattığı birbirinden şen hatıralarla Büyük Usta ile yaptığımız sohbete renk katmış, Türkü Paşa’mızı oldukça neşelendirmişti. Ziyaretimizden büyük keyif almıştı Türkü Paşa’mız. Öyle ki, İbrahim Ata Bey ısrarla onun gençlik hatıralarını dile getirmesi üzerine paşamız “Ola, bunları konuşmanın sırası mı?” diye muhabbetin bu kısmına gülerek son vermişti.
 
Şimdi hayali cihan değer bir gün olarak tarihe geçen o ziyaretten Türkü Paşa’mızın bize anlattığı bir hatırasını kıymetli okurlarımla paylaşmak istiyorum. Küçük yaşlarda evlerinde gerçekleşen tasavvuf sohbetlerinden ve gazel meclislerinden tanıştığı ve bütün sanat hayatını şekillendiren Alvarlı Mehmet Efendi, genellikle cebinde elma taşırmış. Daha yedi yaşında, babasıyla katıldığı bu meclislerde ezberlediği gazelleri okuyan küçük Raci’nin bu yeteneğini fark eden Efe Hazretleri onu sık sık yanına oturtur sever, gazel söyletir ve cebinden çıkardığı elmalardan birini kendisine verirmiş. Raci Alkır’ın bugün ve ilelebet “Türkü Paşa” olmasında ve gönüllerde taht kurmasında o elmaların gökten düşercesine tesiri yok diyebilir miyiz?
 
En saf, en berrak ve kadim bir Erzurum yüreği olan Raci Alkır’ın hayatı ve eserlerini paşamız daha hayattayken 2010 yılında “Erzurumlu RACİ ALKIR” adıyla kitaplaştıran Cengiz Şengül hocamıza teşekkür ediyoruz.
 
Hepimizin dağ gibi içimizde büyüttüğümüz o Erzurumlu yüreğin sesi olan Türkü Paşa’mıza Allah’tan rahmet dilerken adının bir gün kendisine lâyık bir yere konacağı umudunu taşıdığımı belirtmeliyim.