Deli Dumrul Hikâyesi’ni bilmeyen yoktur. Nasıl başlardı hikâye:
“Oğuz’da Deli Dumrul derlerdi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçeninden otuz üç akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu niçin böyle ederdi? Benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın derdi. Benim erliğim, bahadırlığım, kahramanlığım, yiğitliğim Rum’a, Şam’a gitsin, ün salsın der idi.”
 
Köroğlu’nun da benzer bir hikâyesi vardır, malumunuz:Sultan Murad yaptırdığı bir köprüden Köroğlu'na bir fermanla bezirgânlardan "kırkta bir baç" alma hakkı verir. (Baç, Osmanlıda gümrük vergisi demek. Haraç anlamında da kullanılmıştır.)
 
Deli Dumrul ve Köroğlu efsanelerde yaşıyor sanıyorduk ki birkaç senedir Ordu sahil yolundan “baç” vermeyen geçemez hale gelmiş, üstelik Köroğlu gibi sadece bezirgânlar değil, Deli Dumrul’un yaptığı gibi her geçen başta “radar” olmak üzere farklı nedenlerle mutlak cezaya çarptırılır, adeta Deli Dumrul gibi dövülür olmuştu. Bundandır ki Ordu sahil yolunun sıkıntısı tüm Anadolu’ya ve hatta Şam’a bile nam salmıştı.
 
16.yüzyılda Irakeyn Savaşları sırasında ordunun İstanbul’dan çıkıp Kocaeli-Konya-Kayseri-Sivas üzerinden Erzurum’a gelene kadar yorulduğunu fark eden ( O tarihlerde doğu-batı güzergâhındaki ticaret kervanları da aynı uzun yolu kullanırdı)Kanunî Sultan Süleyman, İstanbul’u bugün halk arasında “dereyolu” dediğimiz D-100 karayolu güzergâhından (İstanbul-Bolu-Çorum-Amasya-Sivas-Erzurum) direk Erzurum’a bağlamış, böylelikle İstanbul-Erzurum arası mesafe oldukça kısalmıştır. Halen İstanbul’a direk yolculuk yapanlar bu kestirme yolu (dereyolu) kullanır. Erzurum’un Bânisi Kanûni Sultan Süleyman’a rahmet olsun, Allah ondan razı olsun.
 
İşte Cihan Padişahı Kanûnî o tarihlerde ne bilsin ki, aktif ettiği bu kestirme yolun Çorum-Osmancık mevkiini 2016 yılında Deli Dumrullar tutacak. Gelenden geçenden kilometre başına “baç” alacaklar, geçen her yolcudan 2 dakika arayla kese kese akçe alacaklar. Ne bilsin?
 
Evet, geçen hafta elime ulaşan bir tebligatta kullandığım araca 3 Temmuz 2016 tarihinde Osmancık-Tosya istikametinde 67 km. hıza 412,00 TL, aynı gün Osmancık-Merzifon istikametinde de 91 km. hıza 199,00 TL trafik cezası kesilmiş. Osmancık civarında toplam 611,00 TL trafik cezası. Araç son model, tam donanımlı lüks diyebileceğimiz araç, yollar –sağolsun hükümetimiz- kaymak gibi…
 
Şimdi soruyorum:
1-67 ve 91 km hız ile yediğimiz cezanın Delidumrul’un aldığı “baç”tan ne farkı var?
2-Kimse karayolları “beleş” mavalı okumasın. Karayolları bal gibi paralı. Hem de arkadan arkaya cebimize giren el tarafından götürülen paralarla…
3-Bu hız sınırları sadece Osmancık’ta mı geçerli? Diğer şehirler ve yerleşim yerlerinde aynı araca aynı hızlarla ceza yazılmazken bu ne yaman tutarsızlık?
4-Böyle güzel yollarda modern araçlarla yol almanın hızı ne olmalıdır? Akıl izan sahibi biri açıklasın. El arabası mı sürüyoruz?
5-Bu durumu sosyal paylaşım sayfamda paylaşınca, meğer herkes dertliymiş bu Osmancık’taki Deli Dumrul’dan, onu fark ettim. Allah aşkına kim bu deli? Paylaşıma gelen yorumlarda 2 dk. aralıklarla art arda 3 ceza yiyen var. Bu nasıl iş arkadaş? Bir kilometre arayla radar mı koyuyorsunuz? Hız sınırını faytonlara göre mi ayarlıyorsunuz? Bir başkası aynı yerde altı kez radara düşmüş. Hızı 53,55,57 vs. Ayıp günâh.
6-Paylaşımıma yorum yazanların, cezayı yiyenlerin hemen hepsi zehir zıkkım ediyor, ödedikleri paraları. Hepsi çoluk çocuğunun rızkının gasp edildiği düşüncesinde…
7-Bu radar sistemi FETÖ’cüler tarafından özelleştirilmiş diyorlar, araştırmadım. Ama her kimin elindeyse belli ki uçak filosu var adamın. Milletin ayağını karayolundan kesmeye kararlı. Evet, bu saçma sapan, tutarsız uygulama yüzünden kimse kendi aracıyla yollara düşemeyecek. Uçaklara talep artsın diye mi yapılıyor, diye düşünmekten alamıyor insan kendisini.
 
Gitmeyin arkadaş! Ordu’ya gitmeyin, Osmancık’a da…
Navigasyonunuzdan bulun bir dağ yolu… Vurun en lüks araçlarınızı dağa taşa… Ne radar var, ne bir deli… Bizim neyimize modern yollar..? Habire ceza ödüyoruz. Ve bu ceza 5 ay sonra size tebliğ ediliyor. Allah bilir, birkaç ay sonra daha ne tebligatlar ulaşacak elimize.
Velhasıl, sahipsizlik ve keyfiliktir bu.