Montesquieu’nun “İran Mektupları”nı okuyorum. Birkaç ay önce almış, şöyle bir karıştırmış, önsözüne göz atmış kitaplığıma, okunma sırasını beklemeye almıştım. Ancak şehrimizin entelektüel valisi Sayın Ahmet Altıparmak’ın son sohbetimizde bu kitaptan da bahsetmesi üzerine o gün akşam eve gider gitmez kitaplığımdan çıkarıp bir hızla 50 sayfa kadar okudum. İran’da sarayını terk edip seyahate çıkan ve Erzurum’da birkaç ay konaklayan Özbek’in yakın çevresine yazdığı mektuplarla Özbek’e yazılan mektupların romanlaştırılmış hali, bu kitap. Her biri birbirinden edebi ve çarpıcı mektupların sekizincisinde biraz kendimi buldum. Dayanamadım, sosyal paylaşım hesabımdan da paylaştım. Erzurum’da söylem ve icraatlarımızın algılara ve kliklere verdiği rahatsızlık ve çevremizdeki insanların tutumları… Evet, hem tapanları hem de putları şaşırtan (yazılarımızı kaleme alırken ve işlerimizde kimseden bir şey beklemememiz herkesi şaşırtıyor) duruşumuzu ne de güzel anlatıyor bu satırlar. Bizi anlamaya çalışırken alıntıdaki “saray” kelimesi yerine “Erzurum”u yerleştirebilirsiniz. Kendinizi de bulabilirsiniz bu mektupta:
"Çok genç yaşımda sarayda boy göstermeye başladım; fakat diyebilirim ki orada kalbim hiç yozlaşmadı. Hatta büyük bir emel besledim: Sarayda erdemli olmaya cüret ettim. Ahlâksızlıkla karşılaştığım an ondan uzaklaştım; fakat daha sonra ahlâksızlığı ortaya çıkarmak için ona yaklaştım. Hakikati tahta taşıdım; huzurda o zamana kadar duyulmamış bir dil kullandım; dalkavukların keyfini kaçırdım, aynı zamanda hem tapanları hem de putu şaşırttım.
Fakat dürüstlüğümün bana düşman kazandırdığını, prensin ihsanına mazhar olmayıp bir de bakanların kıskançlığını üzerime çektiğimi, yozlaşmış bir sarayda artık sadece zayıf bir erdemle ayakta durduğumu görünce orayı terk etmeye karar verdim... Düşmanlarımın elinden bir kurbanı kurtarmış oldum..."
&&&
KAR TEMİZLİĞİ’NDEKİ İNCELİK
Kenar mahalleleri, kırsalı pek bilmem amma yaya ve araç trafiği yoğun olan şehrin ana arterlerindeki kar temizliği takdire şayan. Yıllardır söylüyordum: “Araçlar bir şekilde karda yürüyebiliyor; lâkin çocuğu, yaşlısı, ayağında doğru düzgün ayakkabısı olmayanı temizlenmeyen kaldırımlarda nasıl yürüyecek?” Evet, kaldırımı temizlemezseniz, yaya yolda yürür ve her an kayan veya direksiyon hâkimiyeti kaybolmuş bir aracın çarpmasıyla karşı karşıya kalabilir. Evet, kaldırımı temizlemezseniz, kaldırımda yürünmez, yayanın ayağı kayıp düşebilir, bir yerini kırabilir, (Allah muhafaza) başını bir yere çarpabilir. Eğer hizmetlerimiz “insan” odaklı olacaksa önce kaldırım temizliği… Nihayet Büyükşehir Belediyemiz bu inceliği bu sene fevkalâde yapıyor. Kendilerini kutluyorum.
ÜNİVERSİTEDE YÖNETİM DİSİPLİNSİZLİĞİ
Geçenlerde yine sosyal paylaşım hesabımdan Atatürk Üniversitesi’nin ŞEHİRDER’e kitap göndermediğini, bunun kabul edilebilir olmadığını, bunun olsa olsa kasaba zihniyetiyle açıklanabileceğine dair bir eleştiride bulunmuştum. Bu eleştirimi haberleştiren haber siteleri de oldu ki üniversitenin genel sekreter yardımcılarından biri –yine kasabalı refleksiyle- beni değil de bir dostumu arayarak, rektör beyin kitap işinden haberi yok, ben göndermedim ŞEHİRDER’e kitapları demiş. Niyeymiş efendim? Murat Ertaş, üniversite ile ilgili tahlil, tenkit yazıları kaleme alıyormuş. Tepkiye bak! Geriye doğru birçok sıkıntıyı şimdi daha iyi anlıyorum. Bu zat-ı muhterem/ler, kraldan çok kralcı olmuş. Demek ki yazılarımızda haklıymışız.
Şu ana kadar olumlu ve olumsuz eleştirilerime garip bir şekilde doğrudan hiçbir tepki almadığım üniversitenin bu tutumu kişilerden mi yönetimden mi kaynaklanıyor anlamış değilim. Erzurum küçük yer, herkes birbirini tanıyor. Erzurum’da senelerdir kılını kıpırdatmayan bir STK’nın başkanı sabah akşam rektör beyle açılışlara, salonlara koşarken ve şeref gasbı yaparken bazı STK’ların ihmal edilmesi, onlara tavır alınması elbette çocukça… Ahbap çavuş ilişkisi böyle oluyor işte.
Neyse efendim, nitekim Sayın Rektörümüz Prof.Dr. Hikmet Koçak beyefendi sanırım durumdan haberdar oldu ki, ŞEHİRDER’e ve şahsımıza selamlarıyla birlikte kitaplar göndermiş. Teşekkür ediyoruz kendisine. Ve sayın hocam, apaçık söylemek istiyorum ki etrafındaki resmi yahut gayr-ı resmi yönetici ve belirleyicilerin bir kısmı size de üniversiteye de zarar vermektedirler.