Yedi bin yıllık tarihi,kültürü,doğal güzellikleriyle Doğu’nun mağrur kenti Erzurum; bölgenin, kavşak niteliği göreviyle öne çıkmış. Çıkmasına çıkmış da  ‘hakettiğinden  uzak kent’ konumunu devam ettiriyor. Yıllar yılı kent kalkınmasında lokomotiv  görevi  üstlenecek  temel sektörlerde  ticaret, tarım hayvancılık ile turizmi sıralarız hep… Ancak sıraladığımız bu sektörlerin  gelişimini, tavan yapmasını bir türlü başaramayız. Aslında ekonomik-sosyal-kültürel  az gelişmişliğin ya da gelişim gösterememenin altında sıralanan sorunların başında  ‘’ Kollektif Bilinç’’ in yeterli düzeyde algılanamaması  yer almakta. Böylesi bir derdin orta yere konamaması , her anlamdaki gelişimin  baştan kısırlaşmasını sağlıyor. Ülkemizde kollektif hamlelerle , hareketlerle gelişmişlik ivmesini üst düzeye çekmiş bir çok kent örneği verebiliriz. Bunlar incelendiğinde , sürdürülebilirliği esas alarak sağ duyu ve sağ görü rüzgarını estirerek gelişim gösterdiklerine şahit oluyoruz. Belki klişe ama Amerika’yı  yeniden  keşfetmeme mantığıyla yola konulmuş. Aynı zamanda çuvaldızını kendine batırarak…
Peki ,Biz neden ‘ Güç birleştirmesi’ yapamıyoruz? Kollektif bilincin niye çok uzağındayız?  ‘’ Az olsun benim olsun’’  mantığından ne zaman uzaklaşacağız. Erzurum’da büyük ölçekli firma neden vücut bulmuyor? Erzurum’un kaderi hep KOBİ’lerden mi ibaret olacak?  ‘’ Kıskançlık’’ duygusunu neden üzerimizden atamıyoruz? Bu soruları iktisadi, sosyal ve kültürel anlamda artırmak mümkün. Tüm kapılar sözüm ona kentimde ‘’Sevgiden yoksun’’ olmaya çıkmıyor mu? Tüm bu saydıklarımın alt yapısındaki neden ‘’ sevgisizlik’’ değil mi dir?  Öncelikle kendimizi sevmiyoruz. Doğal olarak da birbirimizi sevmeye engel oluyor.  Sevmiyoruz, sevemiyoruz… Sevemediğimizden de kıskançlık, çekememezlik, riya, hoşgörüsüzlük ortaya çıkıyor. Bu duyguların ‘ Amentü’ sü olmuş bir toplumdan ‘’Kollektif Bilinç’’ nasıl ortaya çıkarabiliriz ki? Değişimi, gelişimi  nasıl sağlayabiliriz ki?