Allah katından indirilen din yerine, filanca efendilerin uydurdukları dinin "hakim" olduğu, ahlaka dayalı evrensel hukuk yerine, egemenlerin pozisyonlarına göre fıkıh üretilen günümüzde, siz zannediyor musunuz ki o şoför, toplumda nevi şahsına münhasır bir tiptir?

O hadsiz ve edepsizin kıçında pireler uçuşurken, Muhammed Sad Seylanlar da, terör örgütüne karşı canı pahasına mücadele veriyor, vuruyor ve vuruluyordu.

Onlarca, yüzlerce Mehmetçik buğurda şehit düştü, binlercesi de Muhammed gibi gazi oldu. Bugün bizler bu cennet vatanda izzetimizle, şerefimizle özgürce yaşıyorsak bunu, önce Allah'a sonra da işte elleri öpülesi o babayiğitlere borçluyuz.

O hadsiz ve edepsiz şoför, kraldan çok kralcı kesilme mantığı ile büyüyüp, ömrü boyunca da kendisine kemik atanlara itlik ettiği için, belki birilerinden "aferin alırım" beklentisiyle gazimize kalleşçe saldırdı, bileğini kırdı, ama en kötüsü, Muhammed'in yüreğini parçaladı.

Neyse ki bu ülke, bu şehir, o kemik yalayıcısına anında boyunun ölçüsünü bildirecek güce ve iradeye sahip... İçişleri Bakanı Soylu aradı, "geçmiş olsun, gereği yapıldı" dedi. Vali Okay Memiş bir koşu gidip gazimizin yaralanan yüreğine merhem olmaya çalıştı, yargı hemen harekete geçti. Hatta aynı gün, o hadsiz ve edepsiz layık olduğu tepkiyi gördü. Öyle ki kimi vatanperverler tarafından cezası peşin kesildi.

Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi ilerledi, hiç bir itirazımız yok. Lakin sorun şu: O hadsiz ve edepsiz şoför gibi bu şehirde, bu ülkede daha binlercesi var. Bunlar karşımıza kimi zaman halk otobüsü şoförü olarak, kimi zaman kamuda görevli bir memur olarak, kimi zaman çarşıda bir esnaf olarak, kimi zaman camide bir din görevlisi olarak, kimi zaman hastanede bir sağlıkçı olarak, kimi zaman medyada bir basın mensubu olarak, kimi zaman tarlada bir çiftçi olarak ve kimi zaman da siyasetçi olarak çıkıyor.

Yani o hadsiz ve edepsiz şoför, cemiyet içinde nevi şansına münhasır bir zat değil!

15 Temmuz meşum kanlı kalkışmadan sonra Numan Kurtulmuş, Erzurum'a gelmişti. Nerden icap ettiyse durduk yerde güya Erzurum'u teselli etmeye kalkmıştı.

"Başınızı hiç öne eğmeyin o alçak (Fetullah Gülen) hemşeriniz olabilir, ama siz onun gibi değilsiniz" mealinde bir şeyler söylemişti.

Aynı gün Numan Bey'e cevap vermiştik. Demiştik ki, "Numan Hocam, biz başımızı asla öne eğmedik.Çünkü, o alçak, kendi hayatını anlattığı sözde kitabında Erzurumlu olmadığını, ailesinin Mekke'den Anadolu'ya göç ettiğini anlatıyor. Misal, Ordu'dan bir katil çıktığında bütün Ordu halkı mı katil sayılıyor? Yapmayın Numan Hocam sizin gibi ilim erbabı bir kimse bu türden bir yaklaşım sergileyemez."

Bunu şunun için hatırlatma ihtiyacı duydum. Dün televizyonun biri altını kalınca çizerek "Dadaşlar yurdu Erzurum'da gazimiz dövüldü kolu bileği kırıldı" diyordu.

Evet vaka doğru,lakin bu, sanki Dadaşlar yurdu Erzurum'un bir alamet-i farikası gibi gösteriliyor.

Etmeyin, eylemeyin... Bir hadsiz ve edepsizin çirkinliğinden ötürü bir şehir nasıl töhmet altında bırakılır?

Hem de Erzurum...

Ne yazık ki hayatın içinde o hadsiz ve edepsiz şoför gibi binlerce insan var.

Onlar; yeri gelir İstanbul'da, yeri gelir İzmir'de, yeri gelir Edirne'de, yeri gelir Ardahan'da yeri de gelir Erzurum'da uç verirler, ama onlar aramızda hep varlar...

Sorun, onların bu hale nasıl gelmiş olmalarıdır.

Aynı havayı soluyoruz, aynı suyu içiyoruz.

Peki nerede hangi yanlışlar yapılıyor ki, dünyada belki de emsaline rastlanmayacak çoklukta hain bu topraklardan çıkıyor.

15 Temmuz'da kanlı kalkışmada halkın üzerine bomba yağdıran üniformalı alçak hangi haleti ruhiye içindeydiyse, bir gaziye kalleşçe saldıran manyak da aynı kafayı yaşıyor.

İşte biz, asıl bu sorunun köküne inip o sorunu külliyen temizlemek mecburiyetindeyiz.

Bu ülke niye bu kadar hain çıkarıyor kendi arasından?

Bu soruyla yüzleşmezsek eğer, dün halkını bombalayan pilot teğmeni, bugün gazimize saldıran manyak şoförü gördük. Tamam da, peki yarın neyle karşılaşacağız?

Arpa ekilen tarladan buğday biçemezsin diyor Mevlana...

Belli ki bir yerlerde ciddi yanlışlar yapılmakta.

Yoksa nasıl olur da bir ülkenin evladı kendi insanını bombalar, kendi gazisinin kolunu kanadını kırar...

Allah ıslah etsin eski bir bakanımız FETÖ yazılarımdan ötürü, bendenizi "din düşmanı" olmakla itham etmişti!

Ne zaman ki kanlı darbe girişimi oldu, işte o eski bakan da aslında kendisinin yanıldığını meğerse benim haklı olduğumu söylemişti, ama iş işten çoktan geçmişti. Ülke ağır bir bedel ödedi, yüzlerce insan bu uğurda ölüp gitti.

Eyvallah...

O hadsiz ve edepsiz şoföre, devlet gerekli cezayı versin, verecektir de nitekim...

Keşke tüm sorunlar bununla bitse, bitmiyor işte cancağızım, bitmiyor bir türlü...

Çünkü: Bu ülkede bir görünen ve artık devletin inlerine kadar girdiği FETÖ var, bir de suret-i Hakk'tan görünüp devlet-toplum hayatını inceden inceye çürüten başka odaklar...

O hadsiz ve edepsiz halk otobüsü şoförü kimdir, hangi mezhep ve meşrebe mensuptur bilmiyorum, ama bu ülkede terörle mücadelede şehit olanlara "şehit" demeyen, dolaysıyla da gazi olanları "gazi" kabul etmeyen tarikat ve cemaatler hala son hızla zehirli gaz salmaya devam ediyor!

FETÖ'den bir nebze de olsa kurtulduk, peki diğerleri...

Yani günü geldiğinde, gerekli güç ve donanıma sahip olduklarında hareket etmek üzere pusuda bekleyen diğerleri...