100 yıl önce Dünyada yükselen devletler, İngiltere, Fransa, Almanya, problemli olanlar Osmanlı Devleti, Rusya, Avusturya -Macaristan imparatorluğu idi.

Sömürgeci olan, deniz aşrı ülkelerin zenginliğini yiyen devletler; hasta adama, yani Osmanlı devletinin toprağına göz koymuşlardı. Osmanlı coğrafyası casuslarla kaynıyordu.

Petrol gittikçe önem kazanıyor, “bir damla kan, bir damla petrole” eşdeğer tutuluyor, buna en büyük engel olan “Osmanlı Devleti yok edilmeli” fikri ağırlık kazanıyordu. Böylece bütün petrol sahaları, Alman, İngiliz ve Fransızlara kalacaktı.

Osmanlı geri bırakılmalı, parçalanarak pay edilmeliydi. Çünkü petrol batının iştahını kabartıyordu.

Okuma-Yazma:

Dünyada bunlar olurken, Osmanlı devletinde durum ne idi. Devlet yönetimi sıkıntılıydı. Yönetici sınıf dünyayı kavramaktan uzak, adalet anlayışı kaybolmuş, okuma- yazma oranı düşük hatta kötü, Müslüman ahalide %0,4 civarında idi. Okullar, Medreseler görevlerini yapamıyor, çağa ayak uyduramıyordu. İstanbul aydını; İstanbul’ un dışına çıkmamış, Anadolu’yu tanımıyordu. Onlar, İstanbul’un masalımsı ortamında nutuk çekiyorlardı.

Duyun-i Umumiye:

Ekonomik olarak bütün kaynaklarını, Duyunu Umumiye kontrol ediyor, gümrükler, madenler, limanlar yabancıların elindeydi. Kapitülasyonlarla batılılar, milletin sırtına yapışıp kene gibi kanını emiyordu. Osmanlı maliyesi, kuyumculuk, sanat erbabı hep gayri Müslimlerin elinde idi.

Sağlık durumu:

Hastaneler yok denecek seviyedeydi. Doktor ve eczacılar genellikle, Ermeni, Rum veya Yahudilerdi. Sağlık adına bir şey yoktu. İlaç ve benzeri gereçler bulunamıyordu.

Türküm Demekten Utanılıyordu:

Devletin yükünü çeken, Anadolu Türklüğü ise perişandı. Çaresizdi. Asırların verdiği yanlış bilgilere göre ‘Etrak-ı bi idrak’ti. Cephede kahraman, yönetimde yoktu.

Bunun en güzel örneği Ahmet Vefik Paşa’nın Bursa valisiyken bir köye geldiğinde yaşadığı olaydı.

Paşa; bir kahveye uğrar. Kahvedekilere kimlerdensiniz şeklindeki soruya karşılık, aldığı cevaplar ilginçtir.

Bir kısmı Ermeni, bir kısmı Rum, diğerleri Yahudi olduğunu söyler.

Kenarda yaşlı aksakalı ihtiyar gözüne ilişir.

Dede, siz kimlerdensiniz diye sorar.

Dede utangaç tavırla beyim bende Türküm der.

Paşa sorar, niçin böyle sessiz konuştun der.

Cevaben bilmem ki der.

Paşa bende Türküm deyince ihtiyar ağlamağa başlar, ya öylemi! "Türk’ten paşa oluyormuş" diye hayretini belirtir.

Ordu Komutanları:

Ordu, meşrutiyetin ilanından sonra zayıflamış, yüzlerce komutan emekli edilmiş sonunda acıklı "balkan bozgunu" gelmişti. İstanbul muhacirlerle doluydu.

1914’lerde ordunun başına Alman komutanlar geçmiş, sonumuzu hazırlamışlardı. Liman Van Sanders, Golç Paşa, Şellendor Paşa, Amiral Souchon gibiler ordumuzu sevk ve idare eder olmuştur.

Anadolu Parçalanıyor:

Yokluk, kıtlık, içinde birinci dünya savaşına girilmişti. Osmanlı; Galiçyada, Kafkaslarda, Yemende, Süveyş’te, Çanakkale’de, Kutul Amere’de yiğitçe savaşmış destanlar yazmıştı. Fakat Almanlar yenilince, Osmanlıda yenik sayılmıştı. İki, milyondan fazla şehit verilmiş, 4-5 milyon kilometre kare toprağını kaybetmiş, perişan bir haldeydi.

"Talih zebun, düşman kavi, dostun olamadığı" anları yaşıyordu. Anadolu aç ve susuzdu. Tifo, tifüs kol geziyor, bu yetmezmiş gibi, Ermeni çeteleri, Pontus, Rum çeteleri, İngilizler, Fransızlar, Mandacılar, Anadolu’yu parçalama yolunda birbirleriyle yarışıyorlardı. Tek kelimeyle her şey, Türk milletinin aleyhine işliyordu.

Bunların geçici olduğuna inanan bir avuç inanmış insan; Gazi Mustafa Kemalin etrafında toplanarak, emperyalist güçlerle dişe diş bir mücadele verdiler.

Cumhuriyet Yönetimi Kuruluyor:

Anadolu yorgundu. Bitkindi. Lakin bağımsız olmaya yeminliydi. Bu ortamda Mustafa Kemal ve arkadaşları Kurtuluş savaşını başlatarak, Yunanı denize döktü. Ve yeni Türk devletini kurdular. Adına da Türkiye Cumhuriyeti dediler.

Türk milleti artık millet olma şuuruna ermişti. Tüm sosyal, ekonomik ve askeri zorluklar aşılıyor, Osmanlıdan kalan borçlar ödeniyordu. Yolu olmayan kasabaya yol, suyu olmayan şehre su getirildi. Cumhuriyet bu yokluklar içinde kuruldu.

Yatlarda, Katlarda, Uçaklarda Geçmişi Eleştirmek:

Bugün kaloriferli dairede oturup, lüks arabalar sürerek, en iyi hastanede tedavi olmak, uçakla yolculuk yapmak, özel okullarda çocuklarını okutmak, Bağdat caddesinde sürat yarışı yaparak, lüks yatlarla denizlerde dolaşanlar ne olur 100 yıl öncesine gidin.! O zorlukları hayal edin. Anadolu insanını anlamaya çalışın. 5 kuruşunu, kurtuluş savaşına veren Mehmedi, çocuğu sırtında cepheye mermi taşıyan Ayşe nineyi, İki uçağı alıp orduya bağışlayan Erzurumlu Nafiz Kotan’ı hatırlayın. Ayakkabısız, aç, susuz savaşan Mehmetleri hatırlayın. 14 günde Afyondan yürüyerek İzmir’e ulaşan Kahraman Türk askerini hayal edin. O zaman Cumhuriyeti anlarsınız. Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının ne kadar zor bir işi başardıklarını anlarsınız. Evet, birazda Cumhuriyetin kuruluşunu düşünelim!

Ders Çıkarmak:

Elbette yapılanların hepsi iyi, güzel, doğru şeyler olmayabilir! Bu uğurda canlarda yakılmış, yuvalar yıkılmış olabilir, bize düşen bu olayları doğru anlamaktır.

Ne olur bir günde rahatınızdan vaz geçerek o günleri okuyun hatırlayın.