Her şehirde üniversite açılınca Erzurum’da okuyan öğrencinin niteliği bir hayli düştü. Çok kıymetli akademisyenlerimizden biri çıksa da Erzurum’da değişen öğrenci profilini ortaya çıkarsa. Bu, sosyoloji bölümünden de olur iktisattan da… (Bu konuda şu an ETÜ Rektörü Prof.Dr. Muammer Yaylalı hocamızın senelerce evvel bir çalışması olduğunu biliyorum. Bu çalışma kütüphanemde de var.) Bundan 10 sene, 20 sene evvel Erzurum’a gelen öğrencilerin geldiği iller ve bölgeler ağılıklı olarak nerelerdi, öğrencinin ekonomik durumu ne idi, şimdi nedir? Zengin öğrenciler özel üniversitelere yöneldi, orta düzeyde gelire sahip ailelerin çocukları da memleketlerinde açılan üniversitelere gidebiliyorlar artık. O halde öğrenci sayısının artmasının şehre kattığı ekonomik katkı, öğrenci sayısıyla orantılı şekilde artmış mıdır? Bunu irdelemek lâzım... Bana kalırsa pek artmadı. Geçen yazımızda bunu “tavuk döner ekonomisi” olarak özetlemiştik. Dedim ya üniversite bu konuda araştırma yapmalı ve kamuoyuyla paylaşmalıdır.
 
Öğrenci sayısının artması, dersin artması, ders ücretlerinin çoğalması demektir. Yani öğrenci sayısının artmasının sanıldığı gibi şehre ekonomik katkısından ziyade üniversitenin bütçesine katkısı vardır. Hazineden ayrılan bütçe ödeneklerine göre 2014 yılı YÖK, Üniversite ve Yüksek Teknoloji Enstitülerinin ekonomik sınıflandırmaya göre en fazla bütçeyi sırası ile şu üniversiteler aldı;
 
İstanbul Üniversitesi                          786.510.000 TL
Hacettepe Üniversitesi                      551.282.000 TL
Ankara Üniversitesi                            541.982.000 TL
Gazi Üniversitesi                                 537.509.000 TL
Ege Üniversitesi                                  479.132.000 TL
Dokuz Eylül Üniversitesi                    421.122.000 TL
Atatürk Üniversitesi                           382.000.000 TL
 
Evet, yedinci büyük bütçeye sahip Atatürk Üniversitesi, bu bütçeyi nerede harcıyor? Önemli bir soru.
Atatürk Üniversitesi’nin tercih eden öğrencilerin sayısında Doğulu ve Güneydoğlu öğrenciler hızla artıyor, diğer bölgelerden gelen öğrenci sayısı azalıyorsa üniversite bu konuda nasıl bir tedbir almalıdır? Ekonomik durumu kötü olan öğrencilerin sayısı hızla artıyorsa, bunlara karşı nasıl tedbir alınmalıdır? Öğrenci sayısının 10 sene evveline göre 4-5 kat artmasına rağmen şehir ekonomisine pek katkısı yoksa nedir bu iş?
 
Konuyu biraz daha somutlaştırayım mı?
Benim de 90’larda mezun olduğum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü –ki Türkiye’nin en eski bölümlerinden biridir- Türk Dili ve Edebiyat Bölümleri arasında 2014-2015 taban puanları başarı sıralamasında (TS-2 Puan Türünde), yani öğrencinin tercih ve itibar etme sırasında maalesef 68.sırada… Yani, Atatürk Üniversitesi bu konuda Türkiye’de kendisinden önce tercih edilen 67 üniversitenin gerisinde… Diğer bölümleri de varın siz hesaplayın! Evet, bütçede 7.sırada olup tercih edilme ve başarı sıralamasında 68.olma halinin bir açıklaması olmalı! Peki, bu yedinci büyük bütçe, nerelere harcanıyor?
 
Öyle ya,  Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi halen, öğrencisi 1-2 bin iken yapılmış haliyle duruyor? Öğrenci sayısı 71 bin küsur olmuş, kütüphane aynı! (Görev süresi bitecek olan rektörün yeni projelere, ihalelere imza atmasının pek şık olmadığını söylemeliyim bu arada. Kendisinden sonra gelecek rektörü bağlayacak imzalar olacak bunlar.)
 
Üniversite uluslararası bilimsel çalışmalarla çekici hale getirmelidir kendisini. Nitelikli öğrenciyi de bilim adamını da böyle tutarsın bünyende. Aksi halde nitelik elbet göç eder senden. Size de “üniversite kuran üniversite” tesellisi düşer. Soruyorum, yeni kurulan üniversitelere transfer olan öğretim üyeleri üniversitemiz ve şehrimiz için kayıp değil midir? Ve bu, şehrimiz için gurur duyulacak bir sonuç mudur?
Ülkemizde üniversite sayısı arttıkça hem eğitim kalitesi hem de öğretim üyelerinin niteliği düşmekte... Tek derdi, daha fazla derse girerek daha fazla para kazanma derdi olan hoca sayısı pek de az değil. Gündüz ders, akşam ders, yaz okulunda ders… Çok merak ediyorum böylesine yoğun derse giren öğretim üyeleri hangi vakit kitap okuyor, bilimsel araştırma yapıyorlar? Yaşadıkları şehre ne vakit zaman ayırabiliyorlar?
 
Aslında hocalar bilimsel araştırma yaparak belki daha fazla para kazanırlar. Örneğin fen bilimleri ve bazı sosyal bilimlerdeki öğretim üyeleri yaşadıkları şehre, bölgeye, ülkeye, dünyaya, insanlığa faydası olacak bilgi ve strateji üreterek çok ciddi para kazanabilirler. Örnekleri var. Çalışmaları pratik faydadan öte yaşadığı toplumun ve milletin medeniyetini, zevk ve estetiğini yaşatmak olan –meselâ- bir edebiyatçının da devlet tarafından desteklenmesi gerekir.
 
Üniversite hocaları sadece kendi üniversitelerinin projelerinde yer almakla yetinmemeli; hazırladığı projeler uluslararası kurumlar nezdinde de kabul görmeli. Atatürk Üniversitesi’nde uluslararası çalışmalarıyla dünyanın takdirini kazanmış hocalar da var, tutum ve davranışlarıyla tek bir kitap yüzü açmamış hissi veren hocalar da. Dünyayı dolaşıp taşlardaki sembol ve yazıları okuyup yeni bulgular ortaya koyan hoca da var, yazdığı yazılardan şahit olduğumuz üzere düzenli bir cümle kuramayanlar da.
 
Üniversitede hoca iseniz, nezaket, zevk ve estetik, akıl, analitik düşünce, itidal, dürüstlük gibi değerler konusunda topluma örnek bireylersiniz demektir. Bilgisi ve görgüsü ortalamanın üstünde olan demektir üniversite hocası. Sayıları her geçen gün artan üniversite hocaları arasında topluma örnek model olanların sayısı epey azaldı. Köyünden edinmiş olduğu alışkanlıkları terk edemeyen, zihinsel ve duyarlılık olarak bir türlü şehirleşemeyen hocalara sizler de rastlamışsınızdır. Sosyal paylaşım sayfalarında şahit olduğumuz bazı hocalar var ki, paylaşımlarında ve yorumlarında zarfı açılmamış küfürleri rahatlıkla paylaşabiliyorlar. Bu, harbilik değildir, hadsizliktir, ahlâksızlıktır. Son yılllarda; yaptığı bilimsel çalışmalarla değil, sansasyonel ilişkiler yumağında medyada yer edinen hoca sayısı da az değil.
 
Yaptığı bilimsel araştırmalarla Türk milletinin göğsünü kabartan öğretim üyelerimizin sayısının artması en büyük dileğimiz. Lâkin her üniversite öğretim üyesi, bilim adamı demek değildir. Tek beslendiği kaynak kalabalıkların alkışını almak olan hocalar var ki, bunların yazılı ve sözlü çalışmaları etüt edildiğinde çalışmalarında derinliğin olmadığı, çokça hamaset yaptıkları, tezlerinin yahut kitaplarının intihal olduğu ortaya çıkacaktır.
 
Bugün üniversite hocalarının toplum içerisinde saygınlığı eskisi kadar olmasa da yine var. Hoca, bu saygınlık ve itibar algısını istismar etmemeli. Bazı hocalar belki ortam bulamadığı için şehirle kaynaşamıyor, bazı hocalar da kendilerindeki yetersizlik ortaya çıkar endişesiyle toplumla arasına mesafe koymayı tercih ediyor. Bilim adamı elbette ki uluorta her yerde olan insan değildir, eyvallah; belki günlerce odasına kapanıp kendisini çalışmalarına, araştırmalarına vermesi gerekir. Ancak, bu çalışma temposu öğretim üyesini toplumun yabanı haline de getirmemelidir.
 
Velhasıl;
Benim aklım karıştı yahu…
Erzurum’da üniversite mi şehri dönüştürüyor, şehir mi üniversiteyi?