Fakirhaneyi onurlandıran dostlar ile hasbihal ederken içlerinden birisi çoğunuzun malumu olan şu güzel hikâyecikle sohbetimizi renklendirdi.

Bağdat’ın bir Türkiye vilayeti olduğu zamanın bir vaktinde oraya tayin edilen vali paşa, tek kızını Allah’ın emriyle kocaya vermiş. E, dünyalar güzeli kızımız hem paşa kızı, hem tek evlat. Hatırlı baba eşe dosta ilan etmiş: “Biricik kızıma onun güzelliğine, benim şanıma layık öyle bir çeyiz düzeceğim ki 40 gün herkes gelip görecek, bu ihtişam ilden ile dilden dile anlatılıp duracak.” Gerçekten de 39 gün çeyizi gezenlerin ağzı açıkta kalmış, kimse bir eksik bulamamış. 40. gün akşama doğru çeyizi görmeye gelen yaşlı bir kadının gözü bir köşede göz kamaştıran gümüşten mamul, tutamakları mücevherle süslü mangala takılmış. Meğer mangalın maşası eksikmiş. Bunu fark eden kadın paşaya çıkışmış: “A Bağdat paşası, a Bağdat paşası hani bunun maşası?

Hikâyeyi dikkatle dinleyen diğer bir misafir, şu nükte ile katıldı sohbetimize:

Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa, o devrin ahvali hakkında keskin eleştirilerde bulunup Fuat Paşa'nın icraatını yerden yere vururmuş, girip çıktığı ortamlarda... Bu sert eleştiriler Sultan Azizin kulağına gidince, Fuat Paşayı huzura çağırıp şöyle demiş:

- Mustafa Fazıl Paşa birçok çok sert eleştiriyor, buna ne dersiniz?

- Efendim demiş, Fuat Paşa : “Allah insana iki göz nasip etmiştir. Biri iyilikleri, öteki de kötülükleri görür. Malum u şahaneleri Fazıl Paşa Kulunuzun bir gözü kördür. Kör olan da iyilikleri gören gözüdür. Bu sebepten o sadece kötülükleri görür ve onları söyler size.”

“Allah her iki gözümüzü de daima açık eylesin. Hasedi terk edip, takdirde cömert, tenkitte objektif ve ölçülü olalım. Dostlarımızın hem marifetlerini görüp alkışlayalım, hem eksikleri konusunda kendilerini nezaketle uyaralım. Marifet körlüğü de, dalkavukluk soysuzluğu da erdemli kişiye yakışmayan kötü huylardır.” Temennisiyle uğurladık dostları.