Ünlülerle yapılan söyleşilerde şu soru çok revaçtadır: “Tekrar dünyaya gelseniz ne olmak isterdiniz?” Meşhurlar dünyasına ayak basmadığım için böyle bir soruya hiç muhatap olmadım. Sorulsaydı, “Adam olmak kâfi, başka sıfat istemez” der geçerdim!
Benimle de bir röportaj yapılsa ve “Tekrar dünyaya gelseniz, nerede doğmak isterdiniz?” sualine muhatap olsam, cevabım bellidir: “Erzurum’da!” Bu hissiyatımın doğduğum topraklara duygusal bağlılıkla elbette çok alakası var. Ama bunun daha somut, maddi nedenleri de var. Bir kere, belli bir memnuniyetsiz kesimce dillendirilen “Bu şehirde yaşanmaz arkadaş” isyanı hiç mi hiç gönlüme hoş gelmedi, kulağıma tat vermedi. Erzurum, insanının yüksek karakteri ve şehrin millî manevi sağlam dokusuyla müstesna bir belde. Bazı eksikliklerine rağmen yaşanılır bir kent.
Eksiklikler dedim, evet, elbette diğer şehirler gibi, belki onlar kadar, belki bazılarından daha çok eksiğimiz gediğimiz var. Ama birçok kente nasip olmayan artılarımız, pozitif yanlarımız da var.
Biliyoruz ki, bir şehir ahalinin çabasıyla, iş adamının bireysel yatırımlarıyla, tüccarının gayretiyle zenginlik devrimi yaratamaz, zirveye koşamaz, maddi ve manevi alanda şahlanamaz. İsabetli planlamalar yapıp dirayetle uygulayacak vizyoner önderler, yöneticiler ve siyasi kadrolardır kalkınma davasının kılavuz kaptanları.
Bu hizmet kadrolarına şehir aydınının fikri katkısı ve ahalinin eylem gücü eşlik ederse hedef yarın kadar yakın olur. Bu hususta şanslı şehirler arasında yer aldığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Bir kere, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarımızı irdeleyen, liyakati ve kudreti ölçüsünde çözüm önerileri sunan çok sayıda “şehir aydınımız” var. Yerel gazeteler, sosyal medya mecraları ve internet âleminde fikir üreten değerli münevverlerimiz, bilim adamlarımız siyasi elitin eylem ufkunu açmaya yönelik yayınlar yapıyorlar. Bu, çok gerekli ve güzel bir şey. Bu tabloya bakarak geleceğe umutla bakıyoruz.
Sohbet ve yazılarımızda şunun altını hep çiziyoruz: Artık söylemeye bile gerek duyulmayacak temel bir gerçek var. Geleceğin dünyasında başarı, “yetenek savaşlarını” kazananların olacak. Gelişme ve büyüme atılımında ipi göğüsleyen şehirler de, yerel yetenekleri üstünlük gösteren kentler olacak. İşte bu noktada, yerel politik elite fikri servis yapan mekanizmanın kalitesi önemli hale geliyor.
Çünkü politik aktörler ve yerel yöneticilerin beslendiği fikrî kaynaklar, onların eylem planına doğrudan etki yapıyor. Yerel politik elitin fikri hamurunu yoğurmakla mükellef fikir ve düşünce adamlarımızla, yazar-çizer takımımızın çap ve fikri derinliklerinin vizyoner yöneticilerin başarılarına katkı sağlayacağı açıktır.
Yöneticiler dedik, şehir eliti dedik; peki, bu güzel beldenin asıl sahibi olan ahalinin kalkınma kervanının hedefine ulaşmasında bir görevi, katkısı, rolü olmayacak mı? Olmaz olur mu?
Mekânın asıl sahibi o, yoğun toplumsal talep ile kendini yönetenlere yön verecek, gerektiğinde alkışla takdir, gerektiğinde en etkili şekilde tekdir edecek olan da o…
Her akşam başını yastığa koyduğunda, “Bugün Allah için ne yaptım, sorusuna, bugün vatanım için, şehrim için ne yaptım” sualini ekleyip kendini hesaba çekecek olan da o…
Tekrarda mahzur yok; politik ve idari elitle, şehir aydınının barışık olması lazım. İletişim kanallarının sürekli açık bulunması gerekli. Bunun tesis edildiği bir şehirde, hemşerilik enerjisi had safhadadır, küçük şehir psikolojisi kırılmıştır ve şehrin kalkınma hamlesi için her şey hazır demektir.