Rahmet ve şükranla anıyoruz…

Dün; büyük lider, büyük komutan ve hayatını milletine adayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ahirete irtihalinin 86. yılıydı.

Bir kere daha O’nu rahmet ve şükranla yad ediyoruz.

Atatürk; vefatının üzerinden neredeyse bir asır geçmiş olmasına rağmen, Türk milleti tarafından artarak süren bir bağlılıkla seviliyor olması, aslında O’nun ne büyük bir miras bıraktığının nişanesidir.

Lütfen düşününüz ve muhakeme ediniz…

Aradan 86 yıl geçmiş.

Kimsenin kafasına silah dayanmıyor.

Kimseye; “10 Kasım’da Atatürk için illa da yas tutacaksınız” diye emredilmiyor.

Kimseye; “Yağmur da soğuk da olsa cebren Anıtkabir’i, Dolmabahçe Sarayı’nı yahut da bulunduğunuz şehir ve kasabalardaki Atatürk Anıtı’nı ziyaret edeceksiniz” şeklinde hiç dayatılmıyor.

Bu ülkede; bir avuç zıvanadan çıkmış ve iradesini ipotek vermiş şaşkını saymazsanız, kimsenin Atatürk’le ne bir sorunu vardır ne de O’na karşı şaşı bir bakışı…

Bilakis dalga dalga büyüyen bir sevgi…

Kimi kesimler zannettiler ki bu millet, Atatürk’ü sırf Demokrat Parti döneminde çıkarılan, “Atatürk’ü Koruma Kanunu’ndan ötürü seviyor.

Ne feci bir yanılgı ne büyük bir bühtan…

Çocuklarımın hele hele de torunlarımın o kanundan haberleri yok; Ama Atatürk’ü seviyorlar ve her 10 Kasım’da rahmetle anıyorlar.

Zira bu sevginin arka planı var…

Dadaşlar, Büyük Önder’i Erzurum’da yaklaşık iki ay geçirdiği günlerde tanıdı ve çok sevdi.

Zor zamanlardı, ufku zifiri bir karanlık ve elem tutmuştu.

Nefes nefese koştu geldi. Biliyordu ki, güneşin doğduğu bu diyarda aydınlık yarınlar uzak değil…

Sırtını yasladığı Palandöken, Gazi Paşa’ya kalkan oldu, kol kanat gerdi, umut ve hayallerinin kuvveden fiile geçmesinde yoldaşlık etti.

Dört bin yanı düşman çizmeleri altında çiğnenen ve paramparça olmuş bir imparatorluktan geriye yangın yeri kalmıştı.

Nazım’ın anlattığı gibi bu zulme ve işgale bile “…ehveni şer” diyenler vardı.

Erzurumlu kabul etmedi, Sivas kabul etmedi, Samsun kabul etmedi velhasıl tümle Anadolu kabul etmedi.

Çünkü parolayı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk çakmıştı:

“Ya istiklal ya ölüm.”

“Umutsuzluk iman zayıflığıdır” düsturunu amentü belleyen Atatürk ve ardına düşen millet, Anka kuşunu bile kıskandırdı.

Vefatının 86. yılında Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve bu cennet vatan için canlarından vazgeçen bütün büyüklerimizi en samimi hislerimizle rahmetle anarken, nereden nereye geldiğimize iyi bakmalıyız.

Bize reva görülen neydi, bugün Türkiye nerede?

O’nun bize en büyük armağanı olan Cumhuriyetimiz artık bir asrı geride bıraktı.

Paşam müsterih olunuz ki, çizdiğiniz yolda, koyduğunuz hedefler doğrultusunda Türkiye…

Yeni ufuklara yelken açtı.

Kızıl Elma daha da kızıl…

Erzurum’a daha adım atar atmaz, yanındaki yaverine dönerek, “Yaz çocuk, kuracağımız şekli hükümetin adı cumhuriyet olacak” derken, inancını cesaretini ve Anadolu insanının samimiyetini tescil ediyordu.

Tarihe öyle bir not düştü ve öyle abide bir eser inşa etti ki, pek çok ihanete rağmen ne o not silindi ne de o eser yıkıldı.

Çok şükür…

Paşam, huzur içinde uyuyunuz:

57 yılık kısa ömrünüze öyle büyük zaferler sığdırdınız ki, en sonuncusu olan Cumhuriyet bugün emin ellerde…

Paşam sizi rahmetle, şükranla anıyoruz. Çünkü:

Erzurum’da tutuşturduğunuz milli devlet, özgür vatan, onurlu millet meşaleniz tüm gücüyle hem de büyük bir coşkuyla yanmaya devam ediyor…

Emanetiniz, canımızdan bile azizdir…