Erzurum’da öyle bir Çalıkuşu hikayesi yazıldı ki, şairin temsilen dediği gibi ne maarif bunun farkındaydı ne de emperyalistler…

Adı Feride değil; çünkü o bir kadın değil. Ama o öyle yürekli, öyle fedakâr ve öyle çalışkan biri ki Reşat Nuri merhumu Çalıkuşu’nu yeniden yazacak olsaydı, muhtemel “kahraman”ı Feride yerine, O olurdu.

Önce Çat’ın Soğukpınar Köyü’nde altı yıl çalıştı. 2018 yılında Milli Eğitim Bakanlığı O’nu “yılın öğretmeni” seçti. Sonra O, şehre gelmek yerine yükünü tuttuğu gibi başka bir ilçeye ve oradan da yine başka bir köye revan oldu.

Torpilin, tavassutun ve iltimasın tavan yaptığı kimi kurumlarda, misal; herhangi bir üniversitede, rektöre “jurnal sunma”nın ötesinde hiçbir eğitim değeri ve öğrenci nezdinde karşılığı olmayan bir yardımcı doçentin, oğlu ve gelini, o yardımcı doçentin kızı ve damadı aynı anda asistan ya da okutman oluyorsa maşeri vicdan buna isyan eder ve bu isyana karşı sövüp sayan her kim olursa o da sadece müptezel olur…

Eski adıyla “Maarif Vekaleti”, “Maarif Nezareti” de denilirdi.

Yani günümüzün Milli Eğitim Bakanlığı, sırf öğretmenlik mesleğini teşvik ve takdir etmek maksadıyla her yıl “yılın öğretmeni” seçer, o öğretmenin adını ülke genelinde duyurur, onu onurlandırır ve illa ki de ödüllendirir.

Yıl 2018’di…

Erzurum’un Çat ilçesinin Soğukpınar Köyü’nden gencecik bir öğretmen “yılın öğretmeni” seçildi.

Birileri duydukları rahatsızlığı belli etmemeye çalışsa da esasında bir hayli bozulmuşlardı:

“Ne alaka hem Erzurum, hem de Erzurum’un kırsal kesimi olan Çat’tan bir öğretmen bu büyük unvana layık görüldü!”

Üstelik o “kırsal kesim öğretmeni” bir beden eğitimi hocasıydı.

Elbette ki o beden eğitimi öğretmeni bir tavassut üzerine ne de bir rastlantı sonucu o yılın öğretmeni seçilmiş değildi.

O öğretmen altı yıl görev yaptığı Çat’ta yalnızca Soğukpınar’la kendini sınırlamadı, neredeyse Çat’ın bütün köylerine gitti, oradaki yetenekli çocukları tek tek belirledi. Onlara istidatlarına göre ya müzik ya da spor eğitimi verdi.

Çünkü o genç hoca spor öğretmeni olmanın yanı sıra iyi bir müzik insanıydı.

Ankara’ya gitti…

Milli Eğitim Bakanı, Meclis Başkanı, Başbakan, MHP Lideri Devlet Bahçeli ve Cumhur reisi Erdoğan’la görüştü.

Onlardan iltifat ve takdir aldı.

Erzurum’a döndüğünde tayini Aşkale’nin Merdiven Köyü’ne çıkarılmıştı.

Ödül mü, ceza mı?

Çat’tan, Aşkale’ye…

O’nun eğitim hayatında yapıp ettiklerinin binde birini yapmayan ama hep en kaymak yerlerde öğretmenlik yapanlara karşı, O, bir köyden başka bir köye gitti.

Gitti de orada boş mu durdu, asla…

Bu kez de tıpkı Çat’ta yaptıklarına benzer şeyleri Aşkale’nin Merdiven Köyü’nde yaptı.

Erzurum’a gelip belediye başkanlarına kurum müdürlerine rica etti ve yeni tayin olduğu köye başta futbol sahası olmak üzere öğrenciler için adeta spor tesisi kurdurdu.

O, altı yıl nasıl Çat’ta teröre ve tehdide rağmen Kürt çocukları için canla başla çırpınıp durduysa bu kez de Aşkale’de Türk çocukları için seferber oldu.

Sonra anlaşıldı ki, Erzurum Milli Eğitim’i ya da bakanlık bu “yılın öğretmeni” ni sürgün filan etmemiş.

Tamamen kendi isteği ve iradesiyle böyle bir tayin talebinde bulunmuş…

Çalıkuşu’nun Feride’si misali…

“Köylerin ve köydeki çocukların bana ihtiyacı var, şehirde birbirinden kıymetli hocalarımız var, onlar zaten bu ihtiyacı karşılıyor, ama köylerdeki çocuklar bizden hizmet bekliyor” anlayışını gencecik hayatına şiar edinmiş bir eğitim neferi…

Merdiven’de de boş durmadı…

Bütün ülke genelinde köy okulları için neler yapabilirim saikinden hareketle Atatürk Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmaya karar verdi ve Fatih Kıyıcı hocaya öğrenci kaydoldu.

Fatih Kıyıcı hoca ona destek verdi, projelerini önemsedi, önerilerini dikkate aldı.

Bugün ortaya işte o yılın öğretmenin yüksek lisans bitirme tezi olarak öyle muhteşem bir proje çıktı ki, zannımca Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk, bu “tez”e ilgisiz kalmayacaktır.

Çünkü bu “tez” bütün Anadolu çocukları için ciddi bir şey söylüyor.

O, türkü söylüyor, keman, piyano, bağlama ve kaval çalıyor…

O, sporun hemen her branşında ders verecek yeterlilikte bir eğitimci…

Pandemi süreci her şeyi alt üst etti ama yine de Ankara’nın bu “yılın öğretmeni”nin yüksek lisans tezine kulak vermesi ülke yararına olacaktır.

Köy hayatının değişmez hikayecisi Fakir Baykurt yaşıyor olsaydı eğer hiç şüphesiz bu genç öğretmenin hikayesini kaleme alır ve bize de satır satır ezberlettirirdi.

Eskiler, “Marifet iltifata tabidir” demişler.

İyi de söylemişler…

Bu işler, “Uzakta bir köy var gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür” sloganı ve maverası üzerine halledilmiyor.

İşte o köye bizzat gideceksin, eğitim vereceksin ve o köyün istidat sahibi çocuklarını bulup çıkaracaksın.

O genç adam önce Çat’ın Soğukpınar köyüne ardından da altı yıl sonra Aşkale’nin Merdiven Köyü’ne gitti.

Hiç mi hiç şikâyetçi değil…

Hiç mi hiçbir beklentisi yok…

Hiç mi hiç “Ben yılın öğretmeni olmuş biriyim bari Erzurum’da bir okulda artık görev yapayım” demiyor.

Dediği şu:

“Hangi köy beni bekliyor?”

Tabi ki siz de bildiniz ve zaten biliyordunuz; o genç ve idealist öğretmenin adı, Yasin Sepil…

Hani şu bizim karayağız kabına sığmayan beş parmağında beş marifet olan yiğit öğretmenimiz…

Değerli okurlarım günümüz Türkiye’sinde bir üniversite düşünün, hatta düşünmeyin varlığından adınız kadar emin olun. O üniversitenin bir fakültesinde, üstelik o üniversitede yıllardır yardımcı doçentlikten öteye geçememiş bir rektör yalakasının soyadını taşıyan tam dört asistan ya da okutman var.

Adamın zaten kendisinin hocalıkla bir alakası yok ama…

Evli kızı ve damadı…

Oğlu ve gelini…

“Çüüüşşş” diyeceğiz ama bu kadarı bile kafi

Bir yanda Yasin’ler, bir yanda o kitapsız, ahlaksız, şerefsiz ve imansız adamlar var.

Aynı ülke ve aynı gök kubbe altında üstelik…

İtiraz etmemiz için aynı şehirde olmamız gerekmiyor ki…

Neyse…

Yine çok uzattık.

Gelin en iyisi mi Necip Fazıl merhumunun o meşhur şiiriyle son noktayı koyalım ve bu şiir de Yasin hocaya gitsin.

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!

Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!

Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi Noel ağacı;

Dallarda iğreti yaprak utansın!

Ustada kalırsa bu öksüz yapı,

Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ölümden ilerde varış dediğin,

Geride ne varsa bırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk;

Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!