Halide Edip Adıvar, Milli Mücadele’yi anlattığı kitabının adını, “Türkün Ateşle İmtihanı” koymuştu. Şimdi herkese soruyoruz:

Bu neyin imtihanı?

Bir yanda doğal afetler öbür yanda ise, bu afetlerden nemalanmaya çalışan işbirlikçiler…

Türkiye düpedüz bir ateş sarmalıyla karşı karşıya…

Hakikaten de çok isabetli bir teşhisti. Öyle ya, görünürde yalnızca Yunanlılarla savaşıyorduk, ama dünya alem biliyordu ki Yunan’ın arkasında İngiliz’inden Fransız’ına kadar pek çok ülke ve millet vardı.

Öylesine bir ateşten imtihandı ki…

Bu savaşın sonunda bir millet ya istiklaline kavuşup yeni bir devlet kuracaktı ya da zillet ve esaret altında mandaya mahkum kılınacaktı. Şükürler olsun… O ateşten imtihanda, Türk milleti ne emperyalistlere ne de onların maşasına boyun eğmedi adeta kendi yangınının küllerinden yeniden doğdu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti…

Aradan geçen yüz yıla rağmen ne emperyalistlerin kin ve öç alma duygusunda gram azalma oldu ne de maşa kullanmaktan vazgeçtiler.

Buldukları her fırsatta ya ekonomi üzerinden, ya siyaset eliyle ya da en iyi bildikleri terörle Türkiye’ye diz çökertmeye çalıştılar.

Emperyalistlerin çocukları!

“Bizim çocuklar” dedikleri sözde Türk subayı eliyle defalarca darbe yapıp sivil iradeyi hapse tıktılar, emperyalist güçlere hizmet eden apoletli işbirlikçiler üzerinden Türkiye’yi sömürge yapmaya çalıştılar. O kadar hınç doluydular ki, en sonunda beş yıl önce bu kez de FETÖ terör örgütünün üniformalı militanları ile son bir saldırıya geçtiler. Kanlı ve kahpe saldırılarıyla kırk yıla yakındır Batı’nın uşaklığını yapan PKK ise, FETÖ’ye arka çıkmayı asla ihmal etmedi!

Batı hep sırtımızdan vurdu!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğundan bugüne içimizdeki işbirlikçi hainlerin de ihanetiyle hep Batı tarafından sırtından vurulmuştur, vurulmak istenmektedir. Ankara Altındağ’daki olayları da işte o alçak tuzaklardan biri olarak görmek zorundayız. Birileri istiyor ki Türkiye, tıpkı 6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da azınlıklara karşı girişilen linçin bir benzeri şimdi de ülkemizdeki sığınmacılara karşı yapılsın ki, böylelikle Türkiye yeniden derin bir kaosa sürüklensin…

Felaketler üst üste geldi

Türkiye, devleti ve milletiyle son 20 günden beri felaket üstüne felaket yaşamaktadır. Önce ormanlarımızı yaktılar, sonra sel vurdu Karadeniz’i… Bu felaketler esnasında bile hainler ve düşmanlar boş durmadı, yalan üstüne yalan yayarak halkı galeyana getirmeye ve devlete karşı başkaldırmaya çağırdılar. Ankara Altındağ’da, bu çirkin emellerine sığınmacılar üzerinden ulaşmak istediler. İşte sonradan ortaya çıktı ki, sığınmacıların ve işyerlerini yakıp yıkan o saldırganların kahır ekseriyeti Altındağ’a dışarıdan gelmiş provokatörler…

“İsyan edin” çağrıları!

“Başkaldırın, ayaklanın” şeklinde yayınlar yapan sözde haber siteleri ve bu haberlere arka çıkan işbirlikçiler oldu. Türkiye, yangın ve sel felaketiyle canla başla mücadele ederken iç çatışma çıkarma hayalleri kuranlar, ellerindeki tüm aparatlarıyla devlete ve millete karşı topyekun saldırıya geçtiler.

Mesele Türkiye’yi ele geçirmek…

Bu, eğer 21. Asırda Türkün Ateşli İmtihanı değilse başka ne?.. Hani Gezi Olayları sırasında demişlerdi ya “Anlamadınız mı mesele üç beş ağaç değil.” Şimdi de alenin ve en anlaşılır bir biçimde diyorlar ki “Anlamadınız mı mesele yalnızca AK Parti’nin gitmesi değil. Mesele, yeniden Türkiye’nin yangın yerine dönmesinin gerektiğidir.”