Türk dili üzerine çalışmaları olan ve birçok Türkçe eseri İngilizceye çeviren Oxford Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Geoffrey lewis’le Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi üzerine Prof. Dr. Özer Ozankaya ile yapılan söyleşide Atatürk hakkında şunları söyler: “Kuşkusuz Atatürk çok üstün zekaya sahip bir insandı. Kendisinin asker olduğunu biliyorum; ama özünde bir bilgin olduğuna inanıyorum. Çankaya ve Anıtkabir’deki kitaplığına bir bakın. Ne kadar okuyan biri olduğunu görürsünüz. Özellikle dil ve tarih konusunda! Ama kendisi asker olmak istedi ve büyük bir asker oldu. Hiçbir yenilgi almayan tek Osmanlı paşasıydı. İki kez, biri Ruslarla karşılaştığında, bir de Filistin cephesinde yenmedi; ama geri çekildi. Ama geri çekilirken kendisi, başka komutanlar gibi birliklerinin önünde değil, en arkasında yerini aldı!

- Ö. Ozonkaya: Daha sonra Mustafa Kemal Rusları yendi ve Bitlis, Muş ve Van’ı Rus işgalinden kurtardı.

- Lewis: Evet, evet. Bir asker olarak çok büyük bir yetenek sahibi olduğu, çok üstün düzeylere ulaştığı kuşku götürmez. Gelibolu’da neler yaptığını herkes biliyor. Askerlik yanı haricinde de çok takdire değer bir insandı. Ankara’da Atatürk Kız Lisesi’ni ziyaret ettiğinde kız öğrencilerinden birisi kendisine “Yabancı basın size diktatör diyor. Bu doğru mudur? diye sormuştu. Atatürk’ün bu soruya yanıtı şu oldu: “Eğer doğru olsaydı, sen bu soruyu sormaya cesaret edemezdin.” Bu yanıt Atatürk’ün hoşgörülü yanını ortay koyuyordu. Bu, aynı zamanda Atatürk’ün tarihte Avrupa’yı kirleten diktatörlerin hepsinden çok farklı bir insan olduğunu da gösteriyordu. Onlardan bir başka farkı da o diktatörlerin hepsi, Hitler, Stalin, Mussolini sivil oldukları halde sırtlarına askeri üniforma geçirirken, büyük bir asker olan Atatürk Cumhurbaşkanı olduktan sonra yalnız bir kez üniformasını giymiştir. Sanırım olayın öyküsünü Türkiye’de herkes biliyor; o nedenle benim anlatmam gerekir mi bilmiyorum.

- Ö. Ozankaya: Lütfen anlatır mısınız?

- Lewis: Eğer duymamış olanlar varsa, onlar için söyleyeyim. Cumhuriyet’in ilanından kısa süre sonra İtalya elçisi Atatürk’ü ziyarete geldi ve İtalya’nın savaş sırasında yapılan gizli bir anlaşmayla kendisine bırakılan Antalya bölgesindeki isteklerinden vazgeçmemiş olduğunu söyledi. Atatürk, elçiye, “Bana bir dakika izin verir misiniz? diyerek dışarı çıktı ve birkaç dakika sonra üzerinde mareşal üniforması olduğu halde içeri girdi. İtalya elçisinin karşısına oturdu. Elindeki mareşal bastonuyla, herkesin bildiği gibi İtalya haritasına benzeyen çizmesine birkaç kez vurarak “Evet Bay Büyükelçi, ne diyordunuz? diye sordu. Büyükelçi birkaç dakika sonra izin alıp ayrıldı ve İtalya bir daha Antalya yöresine ilişkin herhangi bir iddiada bulunmadı.”