Bugünlerde basında delilik üzerine birçok söz söylendi.

Kaşgarlı Mahmut’un Dîvânu Lügâti’t Türk de deli sözcüğü; telü, teli= delü, deli olarak geçer.

Deli Türkçe bir kelimedir. Farsça divane, Arapça mecnun, Latince ’de dalivus anlamlarınadır.

Sözlükte deli kelimesini birçok anlamlarda kullanırız.

Deli; akıl ve şuuru yerinde olmayan, mecnun, divane, meczup anlamında.

Deliden korkmayan delidir.

Bir de; zorlu, söz ve davranışında korkusuz olana deli denir.

Yiğidin delisi makbul olur.

Bir başka anlamda; tutum ve davranışlarında aşırılık, taşkınlık görülenler için kullanılan çılgın anlamınadır.

Ne deli adam, hiç akıllanmadı!

Deli + kanlı= Delikanlı. Son yüz yılda dünyada ve bizde gençleri ideolojik olaylara sürükleyerek onların heyecanlarından hem de hayat karşı uyanan sezgilerinden ve bilincinden nemalanan sinsi bir o kadar da zeki bazı kötü niyetli her türden çevreler oldu. Keşke bunların bu heyecanları, bilinç uyanışları ve hayalleri bilimde, sanatta ve yararlı işlerde kullanılıp çarçur edilmeseydi! Maalesef edildi.

Yine bir başka ifadeyle deli: Bir şeye fazla meraklı veya tutkun. Düşkün.

Okuma delisi, âşıkların deliliği, delice sevmek. Deli gönlüm laf dinlemez deriz.

Yunus Emre’nin dediği gibi:

Taştın yine deli gönül.

Sular gibi çağlar mısın?

Aktın yine kanlı yaşım.

Yollarımı bağlar mısın?

Coşkun, azgın, gür anlamında deli sözcüğünü kullanırız. Tabiat için deli ırmak, deli orman denir.

İnsan için delibalta, delifişek deriz. Delice, delicesine eğlendik…..

En son olarak da deli sözcüğü; Osmanlı ordusunun en gözü peklerden seçilmiş fedai bölükleri.

Kâtip Çelebi şöyle der: Onların arkasından iki yüz deli, iki yüz gönüllü geçti.

Yazımın başlığı 1466-1536 tarihleri arasında yaşamış Hollandalı ilahiyatçı düşünür Desıderıus Erasmus Roterodamus’un 1509’da kaleme aldığı Deliliğe Methiye adlı eserinden mülhemdir.

Milli Eğitim Bakanlığı, Erasmus’un bu eserini Nusret Hızır’a çevirterek 1988 yılında yayınlamıştır.

Erasmus, Avrupa’yı kasıp kavuran Katolik ve siyasi bağnazlığa karşı mizah dilini kullanarak “Hakikati gülerek söyleme” yöntemini kullanmıştır.

Burada bizim methettiğimiz delilik, “Hakikati gülerek söyleyen”, “Söz ve davranışında korkusuz olan insandan bahsetmekteyiz.

Homeros kör olmasına rağmen şu sözü söyler: “Deli, kendi zararına olarak bilge olmağı öğrenir.”

Hemen tüm peygamberler, düşünürler, sanatçılar ve bilginler o toplumun delisi olmuşlardır.

Kur’an’da birçok ayette Müşrikler/Tanrı’ya ortak koşanlar ve Mekke halkı Kuran’ın deli sözü olduğu ve Hz Muhammed’in deli ve kâhin olduğunu öne sürerler.

Bu anlayışa Kuran şu ayetlerle cevap verir:

“Çünkü bu arkadaşınız bir deli/mecnun değil.” Tekvin /22

“Öyleyse [ey Muhammed, bütün insanlara] öğüt ver: çünkü Rabbinin rahmetiyle, sen ne bir kâhinsin/falcısın, ne de bir deli.” (Tur, 52/29).

“Düşünmediler mi ki yıllarca beraber oldukları o Tanrı elçisinde delilikten eser yoktur; o ancak kesin bir uyarıcıdır.” Araf 184.

“Bir kâhinin sözü de değildir o. Ne kadar da az araştırıp düşünüyorsunuz? [o] bütün âlemlerin Rabbinden bir vahiy[dir].” (Hakka, 69/42-43).

“De ki: “Size bir tek öğüdüm var: ister başkalarıyla birlikte iken ister yalnız, Allah'ın huzurunda [bulunduğunuzun bilincinde] olun ve sonra kendi kendinize, [bu elçi olarak görevlendirilen] arkadaşınızda bir delilik olmadığını düşünün: O, yaşayacağınız şiddetli azaba karşı sizi uyarmaktan başka bir şey yapmıyor. Sebe/46.

Kuran, Hz. Muhammed’in ne kâhin ne de deli olmadığını savunur. Ancak ne yazık ki Hz Muhammed’in düşünceleri ve eylemleri o toplumda delilik, falcılık ve sihirbazlık sayılmıştır.

Hz. Süleyman da “Ben insanların en delisiyim” der. Hristiyanlığın kurucusu Veli/Aziz Paulus; Aranızda kendini hakîm sanan, hikmeti bulmak için deliliği kabul etmelidir,” demektedir. Yine o, “Bir deli sıfatıyla konuşuyorum ve herkesten fazla deliyim.” Tevrat’ta şöyle yazılıdır: “Delilerin adedi sonsuzdur.” Çiçero da: Dünya delilerle doludur, demektedir. Yine Tevrat’ta: “Bütün insanlar, fazla hikmet yüzünden deli oldular.” Bu düşünceyle elbette hikmetin tümü Allah’a aittir, delilik de bütün insanlaradır.

Allah’ın deliliği, insanların hikmetinden daha değerlidir” düşüncesi Tevrat ve İncil’deki peygamberleri delilikle suçlayanların mecazi olmayan ve gerçek olan deliliğini ortaya koyuyor.

İşte söylenmesi gereken yerde hakikati eğip bükmeden, ruhunda neyse yüzünde de o olarak söylemek erdemdir. Ve deliliktir. Hakikatin iki dili vardır; birisi can yakıcı olarak gerçeği söylemek, diğeri ise yutkunmak ve söylememek. Erasmus’un ifadesiyle zaman zaman bazı hâkimler, beyazı siyaha, siyahı beyaza çevirmek hünerine sahiptir; ağzı, hem soğuğu hem de sıcağı üfler, sözleri de ekseriya düşüncelerinden pek uzaktırlar.

Bu nedenle çoğu zaman kral, tiran ve hükümdarlar hakikati yüzlerine karşı gerçeği söyleyebilen insanlardan hoşlanmadılar. Çevrelerine danışman diye topladıkları insanlar genelde peygamberler gibi hakikati söylemekte zorlandılar.

Demek ki bizim burada övdüğümüz delilik zulüm eden, yol kesen, ahlaksız, sefih ve maskara, hak ve hakikati gizleyen, akıl ve ruh sağlığını kaybetmiş delilik değildir.

Tam aksine, yanar dağ gibi harekete geçerek patlayan, etrafa ateşler saçarak yüce hikmet dağlarını oluşturan, insanlığın erdemli, adil, mutlu ve hür yaşamları için onların gözünde deliliğe razı olan peygamber, bilgin, sanatkâr ve filozofların deliliğidir.

Onların önünde saygıyla eğilirim…

Gerçek bilgini, bilgeyi, filozofu ve sanatkârı tanımaya çalışanlara ve onlara sahip çıkanlar selam olsun…