Dün kaleme aldığımız yazı, hayli ilgi gördü okurlarımızdan… Belli ki, çoğunun duygularına tercüman olmuş, özellikle bazılarının da nasırına basmışız…
Özelde çok soran oldu; tabi aralarında yazdıklarımızı üzerine alınanlar da yok değildi hani!
Dediler ki:
- Bu yazının muhatabı kimdir?
Biz de bu soruya yine soruyla karşılık verdik…
Şöyle ki:
- Birine yanlış yaptın mı?
Yok, yapmadım…
- Sana çok güvenen birini sattın mı?
Yok, satmadım…
- İşine, gücüne ve aşına hile kattın mı?
Yok, katmadım…
- Sana iyilik edeni buna pişman ettin mi?
Yok, etmedim…
- Karga misali seni besleyenin, adam edip yüze çıkartanın gözünü oydun mu?
Yok, oymadım!
- O halde mesele yok, insan olmaya devam edebilirsin…

*

Tamam, o yazının özelde bir muhatabı ya da muhatapları vardı elbette… Kaldı ki, her satırını sonuna kadar okuduklarından da adımız kadar eminiz…
Gelelim o yazının diğer bir boyutuna:
O yazıda aslında başkalarına düşen paylar da vardı… Herkes kendini bilir; dolayısıyla o satırlardan kendi payına düşeni alıp cebinhe koyanlar da oldu…
Misal…
“Adam gibi adam” olanlar da okudu, adamlıktan nasibini almamış olanlar da…
“Vefa”yı elden bırakmayanlar da okudu, ruhunda nankörlük bulunanlar da…
“Haddini, hududunu, çizgisini ve sınırını” bilenler de okudu, sınır nedir tanımayan hadsizler de…
Gizli kapaklı işler görmeyi alçaklık olarak kabul edenler de okudu, saman altından su yürütmeye çalışan ahlaksızlar da…
Allah korkusu olan ve alnı beş vakit secde görenler de okudu; seccade üzerinde hesap kitap yapanlar da…
Kısacası herkes okudu…
Son tahlilde yazdıklarımızdan kendi namına pay alanlara ise tavsiyemiz şudur:
Adam olun, adam!
Yarın musallaya uzandığınızda “er kişi niyetine” saf tutulacağı için en azından erliğinizin hakkını bu dünyada verin!
Hem ne demişti Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu:
“Nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilip bükülmeye ve fırıldak olmaya gerek yok!”
Aksi halde çıkar elin oğlu hikayenize noktayı bir koyar; ömrünüz boyunca adamlığa dair bir tek cümle daha kuramazsınız!
Bizden söylemesi!