Birkaç akademisyen, bir mekânda oturuyorlar…

Mevzu belli; Atatürk Üniversitesi rektörlük seçimleri… Belli ki bu grup mevcut yönetime muhalif bir grup; zira eleştiri dizboyu…

Yalnız üslup öyle bir kötü…

Öyle bir kaba ve de öyle bir basit ki, sanırsınız okuma-yazma bilmeyen dedikoducu bir grup ev hanımı toplanmış, köye gelin gelen şehir kızını çekiştiriyor…

Üzüldük vallahi!

Rektörlük seçimleri öncesinde akılları sıra kulis yapan sözümüz ona bu akademisyenlerin haline de üzüldük, çatısı altında bu tipleri barındırdığı için Atatürk Üniversitesi’ne de…

Düşünebiliyor musunuz?

Bunlar bilim üretmesi gereken insanlar…

Bunlar aydın insanlar…

Ve bunlar ne olursa olsun meselelere çok farklı yönlerden yaklaşması gereken insanlar…

Ama neylersiniz ki, bu saydıklarımız onlar için sadece kağıt üstünde ve sadece ceplerinde taşıdıkları akademisyen kimliklerinde…

Yoksa halleri de tırı vırı, vakitleri de…

Unutmadan!

Rektörlük seçimleri demişken, bir de şuna şaşıranlar var:

Astı astarı var mıdır bilmiyoruz ama aday sayısı 60’ın üzerine çıkmış diyorlar…

Çıkar tabi…

Nasılsa seçim yok, sıralamaya girme de yok; sadece “ben adayım” diyorsunuz, olup bitiyor…

Hepsi bu kadar işte…

Eski düzen olsa var ya; rektörlüğe adaylık başvurusunda bulunan akademisyenlerin yüzde 90’ı kendiliğinden dökülür…

Neden?

Kendilerini kendilerinden başkası tanımıyor da, ondan…

Kendilerine, kendilerinden başkası güvenmiyor da, ondan…

Ve kendilerine yine kendilerinden başkası inanmıyor da, ondan…

Hele o bir grup akademisyeni gördükten sonra ki; aday sayısının 60’ı bulmasına değil, tam tersine 100’ün üstüne çıkmamasına şaşışırız artık…

Ne diyelim, Allah bereket versin.