İnsanlar türlü türlü…
Nasıl ki yobazı, kibir budalası, ukalâsı ve insaniyetsizi varsa, adam gibi adam olanları da var…
Ve tabii ki meslek grupları da böyle…
Yani her meslek mensubu 4/4’lük olmuyor… İnsan evlatları da oluyor, burnundan kıl aldırtmayanlar da…
Evet…
Bugün size çok özel bir isimden, Prof. Dr. Muhammed Hakan Taş’tan bahsetmek istiyoruz…
Kendisi, Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı…
M. Hakan Taş Hoca, aynı zamanda, Erzurum’da herkesin kesinlikle tanıdığı Yeminli Mali Müşavir Adnan Taş’ın da oğlu…
Derler ya, asalet başkadır…
Babadan oğula, evlattan toruna geçer diye…
Hakan Taş Hoca da, gerçekten asaletinin hakkını veren kıymetli bir hekim…
Gerek mesleki yaşamımız, gerekse sosyal çevremiz hasebiyle çok hekim görmüşlüğümüz, çok doktor tanımışlığımız vardır…
Halen bile kendilerinden şükran duygularıyla bahsettiğimiz isimler olduğu gibi, “Allah, eline kimseyi düşürmesin!” diye niyaz ettiklerimiz de var…
Ve eminiz hepinizin de muhakkak vardır böyle bir duaya muhatap ettiğiniz hekimler…
Allah, verdiği sağlıktan ve sıhhatten etmesin hiç birimizi…
Ama işte neylersiniz ki, hastalık da bir imtihan…
Şöyle anlatalım…
Muhterem anneciğimiz bir süre önce ameliyat oldu; nekâhat dönemiyle birlikte de düşük tansiyon sorunu hasıl oldu…
Nitekim M. Hakan Taş Hoca’nın kapısını çaldık dün…
Açıkçası en başta tedirgindik!
Şöyle ki; hekim kavramı, hele de “akademisyen hekim” kavramı kafamızda olumsuz bir algıyla öyle çok özdeşleşmiş ki, valideceğimizin sağlık sorununu nasıl ifade edeceğimize dair cümleleri bile daha yoldayken kurmaya başladık…
Ve fakat!
Karşımıza (istisnaları muhakkak çoktur) soğuk ve donuk yüzlü, hastaları tezir eden, hatta kafasını kaldırıp yüzüne bile bakmayan bir hekim çıkacağını düşünürken, tam tersine bir “insan evladıyla” karşılaştık…
Aman Allah’ım!
Bir hekim daha odasına girer girmez mi bu kadar pozitif enerji yükler hastasına?
Bir hekim hastasına bu kadar mı samimi yaklaşır, bu kadar mı güven telkin eder?
Bir hekim, hastayla birlikte hasta yakınlarına karşı bu kadar mı nazik olur, bu kadar mı nahif olur, bu kadar mı insancıl olur?
Düşünün ki, daha ikinci dakikada yüzüne renk geldi muhterem validemizin, o kadar rahatladı, kendini o kadar iyi hissetmeye başladı ki, yüzündeki tebessüm o an en büyük mutluluğumuz oldu…
Muayene süresince yaşadıklarımızı ve şahit olup gördüklerimizi burada sıralamaya kalksak, inanın yer bile kalmaz bu sayfada…
O derece yani…
Ve ayrılırken ne dedik kendi kendimize biliyor musunuz?
- Böyle bir evlat doğuran annenin değil eli, ayakları öpülür…
- Böyle bir evlat yetiştiren babaya, ancak ve ancak minnet duyulur…
Ve son söz!
Allah, mecbur etmesin ve hastalık sebebiyle de yolunuzu düşürtmesin! Ancak; ne yapıp edin, Prof. Dr. Muhammed Hakan Taş Hoca ile mutlaka tanışın derin size…
Lütfen gidin de, adam görün!
Gidin de, sözüyle, gülen yüzüyle ve hatta sesiyle bile şifa dağıtabilen hekim görün!