İstanbul sokakları şarkısını bilirsiniz, sevgiliye özlem ve sorumlu tutulan sokaklar. Sokaklar dar, sokaklar sessiz, sokaklar esrarengiz, sokaklar kimsesiz, kimsesizler sokaksız, sokaklar çoğu zaman çıkmaz!

Ruh haline göre caddeler de sokaklardan farksız, tek farkı kalabalıkları! Ses, gürültü, sokaklara girdikçe azalır, azalır, sessizlik sokaklara hâkim olur. Ses için ya düğün, ya kavga, ya cenaze gerekir.

Erzurum’da sosyal ilişki ağları gördüğüm birçok şehirden çok güçlüdür. İnsanlar evlerinde pek oturmazlar, dışarı çıkarlar. Dışarı dediğim artık Erzurum’la özdeşleşen semt kahvehaneleri, çay ocakları, cami bahçelerindeki çay ocakları!

Şehrin her yerinde çayhaneler, kahvehaneler, kafeler hâkim. Sanki şehrin gelir kapısı çayhanecilik olmuş!

İnsanların ikili veya daha fazla kişilerle sosyal bağ kurmalarının bir yolu aslında çayhaneler!

Ancak çayhanelerde bayanlara yer yok! Bayanlar bu sosyal iletişim yerlerinden faydalanamıyorlar! Gelmiyorlar, getirilmiyorlar. Belki de gelmek isteseler, çevreden garip karşılanacaklar, kimse ailesinin dışarıda görülmesini istemiyor. Ancak bu durum Erzurum dışına çıkınca kendiliğinden değişiyor. Bayanlar Erzurum dışında daha çok çayhane, kahvehane, kafe gibi yerlere gidiyorlar. Mazbutluk, mutaassıplık veya muhafazakârlıkla alakası yok!

Bayanlar dışarı çıkmıyorlar, bayanlar kendi aralarında belki evlerinde veya başka parklarda oturuyorlar, bu da aile iletişimini olumsuz yönde etkiliyor.

Çayhanelerden sokaklara taşan masa sandalyeler, trafiği olumsuz yönde etkiliyor. Araçlar kaldırımlara park edemiyorlar!

Asıl önemli ve düzeltilmesi gereken şey ise; bu çayhanelerin önlerinden aileler geçerken, rahatsız oluyorlar. Birçok yerde kaldırımlar masa ve sandalyelerle kapatılmış, erkekler oturuyorlar, bayan ve çocuklar önlerinden ve caddeden geçmek zorundalar.

Dışarılara çıkmaları, sosyalleşmeleri, evlere hapis olmamayı ben her zaman desteklemiş ve bunun doğruluğuna inanmışımdır. Ancak başkalarının hak ve özgürlüğü ile aile yaşantılarının kesinti kabul etmez gerçekliliğini de göz ardı etmemeliyiz.

Ve temizlik konusu ciddi bir yara! Bir çayhanede oturuyorum, sohbet güzel, insanlar harika, çay demli, muhabbet koyu; yanımda oturan bay elindeki şekerin kâğıdını yere atıyor, huzurum bozuluyor, ilgilenmeyeyim derken, bir başkası elindeki sigarayı yere atıyor, bir başkası yediği bisküvinin kâğıdını atmış, bir başkası kuru meyve yemiş, kâğıdını masanın altına atmış, fıstık kabukları yerlerde!

Sigara zaten başlı başına bir sorun, kapılar, pencereler açık, kapının önü sandalye dolu, hala içeride sigara içiyorlar. Bunun bir nezaket sorunu olduğunu bildikleri halde!

Bazı çay ocakları açık şeker kullanıyor; kâğıtlı şeker kullanmak lazım!

Çayhane masalarında kitap yok, bir iki kişi hariç kimsede kitap ve hiç kimsenin elinde gazete görmedim. Büyük eksik!

Bağırarak konuşanları ve çok konuşanları yazmasam değerli kardeşim, elinde kitapsız gezmeyen, nazik ve kadim dostum Yaşar Ü. Hocamın hakkı kalır!

Kirlilik, nezaketsizlik, yerlere çöp atma alışkanlıkları kabul edilemez. Buna belediye ne yapabilir, çayhaneyi işleten ne yapabilir? Arslan yattığı yerden bellidir; temizlik kişilerin temizlik hassasiyetiyle hayata geçebilir!