Hayat hakkında hepimizin mutlaka fikirleri vardır. Bazı fikirler çok değerlidir, başkalarını da aydınlatır. Ve bazı fikirler vardır; insanları kökten değiştirerek insanlığa zararlı hale çevirirler.

Bazı fikir ve görüşlere uyarak daha düzgün ve şerefli hayat yaşarken; bazı fikirlere ve insanlara uyarak da standart ve dingin hayatın yerine sefil bir hayatı tercih edilebilir. Buna gelin aptala uyup aptal olma durumları diyebiliriz.

“Arthur Schopenhauer; “Şerefin kazanılması gerekmez, kaybedilmemesi yeterlidir”, derken belki de günümüzü çok erkenlerden görerek; bizlere seslendi, belki, bilemeyiz!

Bugün insanlığın geldiği noktadan yaşadığımız ülkeye bakarak bu sözün muhataplarını ne kadar uzaklardan işaret ettiğini de görebiliriz. Şerefli insanların en ilk ve önce haram paraya, mevkiye arzulara gem vurmada titizlik göstermeleri gerekir. Yiyecek ve herhangi bir ürün üretenlerin kendi evlerinde yiyemeyeceği veya kullanamayacağı standartlara uymayan hileli malları, başkalarına da satmamaları gerekir ki şereflerinden söz edilebilsin. Ve adalet uygulayıcıların ve dini temsil ettiklerini iddia edenlerin genel bütçeden maaş alarak siyaset yapmalarından, dini tefrika ve hurafelere çevirmelerinden tutun da hayatında şiddet odaklı insanlara zarar verenlere kadar çok kimselerin şereften söz etmesi kulağa çok tuhaf geliyor!

Goethe; “Sinirli bir aptaldan daha tehlikeli bir şey yoktur”! demişti; belki Hitler gelmeden 180 önceden bu sözü sarf etti; ama tutturdu. Ve her sinirli aptal, halkını perişan etti!

Ve Goethe “Gerçeği arayın, size mutluluk vereni değil”. Ve çoban koyunlarını kaval çalarak o kadar mutlu ediyordu ki; mezbahaya gittiklerini anlayamadılar!

Konfüçyüs ise ahlak ve sanatın değerini korumanın üzerine bütün zamanlara buz gibi bir laf ediyor; “Ahlak ve sanat değerini yitirirse; adalet yolunu şaşırır”!

Adalet yolunu şaşırınca da şeref oldukça uzak gecelerde kederli bir mülteci oluyor! (Ahmet Kaya’vari oldu biraz; “geceden mülteci kederim”, O ne için demiş, ben ne anlamışım..)